Yargıtay Kararları Kapsamında Yoksulluk Nafakası
ISBN 9786054823000
Yayınevi Vedat Kitapçılık
Yazarlar Mine Uzun (author)
Kitap Tanıtımı Yoksulluk sorununun giderilmesi amacıyla düşünülen çözüm yolları arasındaki yoksulluk nafakası, 743 sayılı Eski Medeni Kanun (\"Eski MK\") döneminden bu yana, Türk hukuk sistemimizde yerini almıştır. Evrensel ve ülkesel değişimlerin yanı sıra, başta sosyal ve ekonomik faktörler esas olmak üzere, diğer pek çok etmene bağlı olarak, yoksulluk nafakası hükmü, zaman içerisinde değişmiş ve farklı içeriklere bürünmüştür. Halihazırdaki mevcut hukuk sistemimizde, Türk Medeni Kanunu\nun (\"TMK\") 175\inci maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası; talep sahibinin kadın ya da erkek olmasına bakılmaksızın, her iki cins için de düzenlenen bir hüküm olmakla birlikte, bu hükmün özellikle kadının yararına hizmet ettiği düşü¬nülmektedir. Yoksulluk nafakası, ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanmakta olup, bilimsel öğretide de: evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devam etmesi gerektiği ve bu nedenle yoksulluk nafakasının öngörüldüğü düşüncesi hakimdir. Buna karşın, her boşanma durumunda, yoksulluk nafakasına hükmedilmemekte, yasal koşulların gerçekleşmesine ve talebe bağlı olarak, nafaka takdir edilmektedir. Yasal hüküm uyarınca, boşanma yüzünden yoksul konuma düşecek olan, kusursuz ya da daha az kusurlu eş, talebi durumunda, diğer tarafın mali gücü ile orantılı olarak yoksulluk nafakası alacağına hak kazanabilmektedir. Nafaka yükümlüsünün kusurunun aranmayacağı ve yoksulluk nafakası talep eden kişinin kusuru¬nun, diğer tarafın kusurundan daha ağır ölçüde olmaması gerektiği de bu noktada belirtilmelidir. Yargıtay uygulamaları gereğince, boşanma halinde yoksulluğa düşme koşulunda, tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının, yaşlarının, evlilik sürelerinin, evlilik boyunca ve boşanma sonrası yaşam düzeylerinin hep birlikte değerlendirilmesi de gerekmektedir. Kanun hükmü uyarınca yoksulluk nafakasının toptan ödenmesi müm¬kün olduğu gibi, irat biçiminde ödenebilmesi de mümkündür. Ek olarak, Mahkeme\nin; irat şeklinde ödenmesine karar verilen nafakayı, belirli bir süre ile sınırlandırabilmesi de söz konusu olabilir. İrat şeklinde ödenmesin karar verilen nafaka, hakkaniyet ilkeleri gereğince ya da mali durumların değişmesi halinde arttınlabilecek ya da nafakanın azaltılması da söz konusu olabilecektir. Keza, Mahkeme\ce, nafaka miktarının, belirli artış oranlan çerçevesinde belirli oranlar dahilinde artışına da karar verilebilecektir. Yoksulluk nafakası, belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak verilecek parasal bir destek olduğundan, koşulların ortadan kalkması duru¬munda, nafakanın sona ermesinin gündeme geleceği de konunun diğer bir boyutunu oluşturacaktır. Nitekim, TMK.\nın 176\"mcı maddesinde, yoksul¬luğun ortadan kalkması halinde, nafaka yükümlüsünün, nafakanın kaldırıl¬ması talebinde bulunabileceği düzenlenmiş, bu suretle, boşanma yüzünden yoksulluğa düşme koşulunun sona ermesi halinde, nafaka borçlusunun nafa¬ka ödeme yükümünün sona erebileceği kaleme alınmıştır. Ayrıca, lehine yoksulluk nafakası hükmedilen nafaka alacaklısının, haysiyetsiz yaşam sür¬mesi ya da evlilik olmaksızın, evli gibi bir yaşam sürdürmesi durumunda da, yine talebe binaen nafakanın kaldırılabileceği yasada belirtilmiştir. Keza, nafaka alacağı, iki taraflı bir ilişkiye dayandığından, taraflardan birinin ölümü üzerine kendiliğinden sona ereceği gibi, nafaka alacaklısının evlen¬mesi dunımunda da, talebe gerek olmaksızın kendiliğinden sona ermektedir. Öte yandan, yasal hükümlerin içerikleri incelendiğinde, yoksulluk nafakası hükmünün bünyesinde eksiklikler ve çelişkiler olduğu da söylene¬bilecektir. Herşeyden önce, asgari ücretli bir işte çalışma ve/veya sonradan asgari ücretli bir işe girme durumu dahi. asgari ücretin tanımlandığı mevzuat hükümleri ile yoksulluk kavramı arasında çelişkiler yaşanabilmesine neden olmakta, bu kapsamda, Yerel Mahkemeler nezdinde farklı yönde kararlar verilebilmektedir. Her ne kadar, Yargıtay\ın uygulaması, HGK kararları da nazara alın¬mak suretiyle, asgari ücretli bir işte çalışma olgusunun, yoksulluğu ortadan kaldırmayacağı yönünde olsa da, tarafların her ikisinin de asgari ücretli bir işte çalışmaları durumunda, mevzuatın boşluğu karşımıza çıkmaktadır. Diğer yandan, lehe hükmedilen maddi ve manevi tazminat tutarlarının fahiş ya da normal seviyenin üzerinde olması, bu bağlamda da, tazminat alacaklısının; eğitim-gıda-barmma-sağlık vb. zorunlu ihtiyaçlarını kar¬şılama düzeyine erişmesi halinde, tazminat alacaklısı yararına, tazminat tutarlarının dışında ve bu tutarlardan ayrı olarak yoksulluk nafakasına hükmedilip hükmedilmemesi gerekeceği de tartışmalara açık olmaktadır. Ayrıca, nafaka hükmünde \"kusur\" şartının gerekip gerekmediği ve/veya bu koşulun yeterince açık olup olmadığı da yine akıllara gelebilecek sorular¬dan bir diğeridir. Kusur unsuru değerlendirilirken, kime ya da neye göre bir inceleme yapılacağı, uyarlama davalarında da yeniden kusur araştırmasının yapılmasının faydalı olup olmayacağı soruları da cevaplarını bulmalıdır. Nafakanın sona ermesi ve uyarlanması maddelerinde de, günümüz koşulları nazara alınarak ve yoksulluk nafakası hükmünün amacı da değer¬lendirilmek suretiyle yeniden düzenlemeler yapılması faydalı olabilecektir. Keza, özellikle kırsal kesimlerde yaşayan imam nikahlı eşler ya da resmi nikah olmaksızın, uzun süre fiili birliktelik yaşayan kişiler için de düzenle¬me getirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Dolayısı ile bu çalışmada, yok¬sulluk nafakası, teorisel ve pratik yönleri ile incelenmiş, yoksulluk nafaka¬sına hangi koşullar altında hükmedilebileceği konusu üzerinde durulmuş, bu yönde bir çok Yargıtay kararı ele alınmış, ardından, yoksulluk nafakasının uyarlanması ve nafakanın sona ermesi şartları Mahkeme kararları da aktarıl¬mak suretiyle değerlendirilmiştir. Çalışmamız, yoksulluk nafakasına ilişkin muhtelif usul hükümleri de incelenerek tamamlanmıştır.