Kitap Tanıtımı |
Birinci kuşak modernistlerle aynı yıl dünyaya geldi. Bir Alman Yahudisi olarak Viyanada doğdu, fakat dünyanın bütün Yahudileri gibi aslında yurtsuz bir ırkın evladı olduğunu çok sonra öğrendi. Tam bir Avrupa aşığıydı; hayatına giren hiçbir kadını; gençliğindeki Viyana ya da sonradan Paris kadar sevememiş olması garipsenmemeli.
Fakat Zweig, aşk denilen yakıcı duygunun kime ya da neye duyulursa duyulsun yalnız ayrılıkla efsaneye dönüşebildiğini, öldüğü gün dahi anlayamadı Avrupadaki kentlere, o kentleri inşa eden kültüre ve uygarlığa herkesten fazla değer verdi; geriye doğru, bilim, kültür ve sanat dehalarını tek tek gezdi, Avrupayı dünyanın merkezine yerleştirilmiş en gizemli çekim alanı olarak görüp büyülendi. Bu onun biricik tutkusu ve değişmez aşkıydı artık. Sonunda korkulan oldu; Sevgili Avrupa, Hitlerin acımasız ellerine düştü ve Stefanın gözleri önünde korkunç bir gürültüyle yıkıldı. Biricik sevgilinin o dokunulmuş ve şimdi yerlerde sürüklenen bedenine daha fazla bakamazdı.
Bu yalnız onun değil, dünyanın bütün yurtsuz ruhlarının öyküsüdür |