Kitap Tanıtımı |
Kitap için seçilen ilk başlık Das Unglück in der Kultur" (Kültürdeki Mutsuzluk") idi. Ama Unglück' daha sonra Unbehagen'e değiştirildi ki rahatsızlık,' hoşnutsuzluk,' sıkıntı' gibi anlamlara gelir ve Fransızca malaise' ile karşılanabilir. Freud çevirmeni Mrs. Riviere'ye bir mektupta Man's Discomfort in Civilization/İnsanın Uygarlıktaki Rahatsızlığı" gibi biraz hantal bir başlık önerdi; ama sonunda güçlüğe ideal çözümü bulan Mrs. Riviere'nin kendisi oldu "Discontent/Hoşnutsuzluk." Kitabın ana teması içgüdünün istemleri ve uygarlığın kısıtlamaları arasındaki karşıtlıktır.
Freud içgüdünün her durduruluşunu bilinçsiz" ya da baskı" olarak gördüğü düzeye dek, gerçek bir alışkanlık olan törel belirlenimleri de birer baskı anlatımı olarak, birer sinirce belirtisi olarak, böylece törel yaşamın kendisini bir tür rahatsızlık olarak görmeye götürülür. Hiç kuşkusuz törel alışkanlıklar, özellikle "gelenekler" sorgulanmaz, çünkü sorgulanmaları, "kuşku" altına düşürülmeleri toplumsal yapının olumsuzlanması olacaktır. Özellikle "geleneklerin" salt öyle geldikleri için sorgulanmadan kabul edilmeleri asıl usdışı karakterlerini gizler. Gelenek ancak kendini sorgulanmaya bağışık kılarak sürebilir. Ama "alışkanlık = baskı" denklemi geçersizdir. Alışkanlık bilinçsiz ya da bilinçaltında değildir.
Freud yine geçersiz özdeşleştirmesine koşut olarak "duyunç = üst-Ben" denklemini de ileri sürer. Ama tıpkı alışkanlığın, eğer Freud'un kendi terminolojisini kullanırsak, ön-bilince ait olması ya da bilince çıkmasının önünde bir "baskı" engelinin olmaması gibi, duyunç da bilinçsiz bir yargı yetisi değildir. Tam tersine, duyunç baştan sona bilinçli olandır, gerçekte insan özgürlüğünün gerçek kaynağıdır ve insanı moral bir varlık yapan yetidir.
Freud bilinçsizin alanını duyuncu ve dolayısıyla istenci de yutacak denli ileri sürmekle insanı özsel olarak ne yaptığını hiçbir biçimde bilmeyen bir varlık olarak görme yanılgısına götürülür. Hiç kuşkusuz "baskı" Doğaya değil Tine aittir: Hayvanlar dünyasında bilinçaltı ya bilinçsiz alanı yoktur. Ya da içgüdü ve bilinçsiz bir etmenin dürtüsü aynı şey değildir. Ve gene de, eğer üst-Bene duyunç işlevini üstlenirse, nihilizm kaçınılmadır: Bilinçaltı insan özünde son sözü söyler, İstenç ve Duyunç olanaksızdır. Freud'un kendi sözleri ile, "Üst-Ben bizim tarafımızdan çıkarsanan bir etmen ve duyunç ona başka işlevlerin yanısıra yüklediğimiz bir işlevdir." Freud bütün bir ruhçözümleme kuramına yayılan bu "Duyunç = üst-Ben" denkleminin insan özgürlüğü ile bağdaşmadığını, ondan moral bir varlık olma karakterini uzaklaştırdığını anlamış görünmez. Bilinçsiz üst-Ben, bilinçsiz bir suçluluk duygusu, bilinçsiz bir cezalandırma dürtüsü gibi etmenlerin birincilliği insanı ahlaksal değil, ama ahlaksal-olmayan, aslında ahlaksız bir varlık yapar, çünkü insan özgür, bilinçli Duyuncu ile yargıda bulunduğu düzeye dek ahlaksal bir varlıktır. Ve bu Freud'un insan doğasının kavramlarını sık sık uygunsuz bir dilbilgisi terminolojisi ve mitolojik benzetmeler yoluyla anlatmasına bağlı olarak doğan biricik sorun değildir. Ama ruhçözümleme kuramının böyle problemlerinin olması kuramın iyileştirilemeyecek ve tamamlanamayacak olduğu anlamına gelmez. Freud'un Uygarlık üzerine çalışmasının büyük bir bölümü (özellikle VII ve VIII'inci Bölümlerde) suçluluk duygusunun doğasının daha öte araştırılması ve durulaştırılması ile ilgilidir. Freud suçluluk duygusunu uygarlığın gelişiminde en önemli sorun olarak sunma niyetini" bildirir. Ve bu, kendi payına, bu çalışmanın ikinci büyük sorunu için yokedici içgüdü için zemindir.
Aziz Yardımlı |