Kitap Tanıtımı |
Hayatı benzetecek bir şey bulunamaz bazen. Aklını zorlar, yaratmaya çalışırsın bir şeyler. Fakat
anlarsın ki; hüzün eşliğinde yoğunlaşan budur. Bulunduğun haldir. Çırılçıplak hayattır, dikilen
karşında.
Elbiseler uydurmaya çalışırsın, fikirlerinle. Çıplaklığını örtmeye çalışırsın. Bir ceket, önce omuzlarına
atarsın, çekiştirir, büzer durursun. Fakat uymaz, uyduramazsın. Böyle durumlarda çıplak bırakmaya
gönlün el vermez. Zorlanırsın, zorlarsın. Tüm gardırobunu karıştırırsın. Aklın yoktur ve çıplak
bırakmaya karar kılarsın sonunda. Fakat bunun için de gereken gücün farkına varırsın. Bunun
farkına varmanın ve varmamanın arasındaki uçurumu keşfeder ve o uçurumdan atlarsın.
Hayat çıplak kalır...
Atladığın yerden süzülürsün önce, o kadar ağır alçalırsın ki, bir süre tedirginlik yaşarsın;
düşemeyecek miyim diye...
Fakat atlamaya karar verdiğin uçurumda tedirginliğin ile anlamaya başladığında, yeni bir şeyin
farkına varırsın ki; o da yavaş yavaş atladığın yere yaklaşmandır. Yaklaşırsın, yükselirsin ve anlarsın
ki defalarca gelip durduğun yer başlangıçtır. Hayatı yeniden doğuracağın ve hayatı
sübyanlaştıracağın yerdir.
Artık önemsemezsin çıplaklığını, çünkü o kadar giydirecek şey varken, o kadar hayatın ruhu
bürünmüşken şeylere, bunu anlamaya başladığın nokta, en fiyakalı kostümü olmuştur hayatın.
Fakat hayat hala çıplaktır nazarında... |