Kitap Tanıtımı |
Türkiye, bulunduğu coğrafyada İran ve Rusya ile birlikte köklü bir devlet tecrübesine sahip nadir devletlerden birisidir. Türkiyeyi diğerlerinden ayıran önemli bir hususiyet, bugün komşu olduğu birçok devleti kendi bünyesi içerisinden çıkarmış olmasıdır. Bu da ister istemez Türkiye ile bu devletler arasında farklı bir ilişkinin ortaya çıkmasına sebebiyet vermektedir. Uzun bir süre gel-gitler içerisinde inişli çıkışlı bir seyir takip eden bu ilişkiler, özellikle son yıllarda daha olumlu seyretmektedir. Türkiyenin Libya ile olan münasebetleri de buna paralel olarak gelişmiş, özellikle 1970li yıllarda başlayan ekonomik ilişkiler, günümüzde Türkiye açısından en fazla dış yatırımların mevcut olduğu ülkeler içerisinde Libyayı ilk sıraya oturtmuştur.
Ekonomik ve siyasi ilişkilerin hiç olmadığı kadar olumlu bir atmosferde yürüdüğü bir sırada 17 Şubat 2011de Libyada ortaya çıkan hadiseler Türkiye-Libya ilişkilerini hem ekonomik hem de siyasi açıdan önemli ölçüde etkilemiştir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, dünyanın neresinde olursa olsun kendi vatandaşlarının hak ve menfaatlerini koruma noktasında son yıllarda önemli aşamalar kaydetmiştir. Ancak Türk yatırımcıların, Batılı yatırımcıların kendi hak ve menfaatlerini korumak için geliştirdikleri yöntem ve mekanizmalara sahip olmadıkları da ortadadır. Türk hukuk sisteminin kendi bölgesindeki ülkelere nazaran böyle bir korumayı sağlayacak potansiyele ve tecrübeye sahip olduğu rahatlıkla iddia edilebilir. Ancak bu potansiyelin bugüne kadar pek de harekete geçirilmediği aşikârdır. Uluslararası alanda ne tür problemlerin ne zaman zuhur edeceğini önceden tahmin her zaman mümkün olmasa bile karşılıklı uluslararası anlaşmalara ve yatırım sözleşmelerine dayalı ilişkilerde olabilecek en kötü ihtimali nazara alarak birtakım hukuki tedbirlerin alınması, mümkün olan hususlardandır. Ancak bugüne kadar bu konuda kapsayıcı ve koruyucu bir modelin de geliştirilemediği görülmektedir. Nitekim Libyadaki olayların ardından Türk yatırımları ile ilgili tartışmalarda bu eksiklik açıkça ortaya çıkmıştır.
Bu eksikliği gidermede bir ilk adım olması itibarıyla bu tür kriz durumlarında hangi hukuki mekanizmaların devreye sokulabileceğini tartışmak ve bir ortak zemin oluşturmak amacıyla İstanbul Şehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi bir çalıştay düzenlemiş ve bu çalıştayda Türk müteahhit ve yatırımcıları ile akademisyenleri ve bürokratları biraraya getirmek suretiyle bir yol haritasının belirlenmesine öncülük etmiştir.
Libya Krizini uluslararası yatırım hukuku bakımından değerlendiren elinizdeki eser esas itibarıyla iki ana kısımdan meydana gelmektedir. Birinci kısımda sorunlar, inşaat sektörü, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Dışişleri Bakanlığının görüşleri açısından ortaya konulmuş ve irdelenmiştir. İkinci kısımda ise, bu sorunlar; Uluslararası Hukuk, Libya Hukuku, Sözleşmeler Hukuku, Uluslararası Yatırım Hukuku ve Yatırım Uyuşmazlıklarının Çözümü Hukuku açısından incelenmiş ve önerilerde bulunulmuştur.
Türk Libya İş Konseyi Başkanı Ersin Takla, Türk yatırımcıların problemlerini, uzun yıllar Libyada bulunmuş bir işadamı olarak sahip olduğu derin bilgi ve tecrübeleri ışığında ortaya koymuş, muhtemel risklere dikkat çekmiş ve çözüm önerilerinde bulunmuştur.
Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığından Fuat Kasımcan, Türk-Libya ilişkilerini yurtdışı müteahhitlik hizmetleri açısından bir değerlendirmeye tabi tutmuş, Libyanın Türk işgücünün istihdamındaki yeri ve önemi ile dış ticaret açısından iki ülke arasındaki ticaret hacmi hakkında bilgiler vermiş, Libya krizi sonrasında Dış Ticaret Müsteşarlığı bünyesinde oluşturulan Libya İzleme Masasının faaliyetlerinden ve işleyişinden bahserek Dış Ticaret Müsteşarlığının bu krizle ilgili yatırımcılara sağlanabileceği kolaylıklar, çalışma programı ve yol haritasını dile getirmiştir.
Dışişleri Bakanlığından Ali Kemal Aydın, genel olarak Türk-Arap ilişkilerinin tarihi seyrini ve özel olarak da Türkiyenin Libyadaki olaylara yaklaşımını dile getirmiş; ilgili taraflar nezdinde sürdürülen yapıcı politikalar, Libya Krizi ile ilgili olarak Birleşmiş Milletler ve NATO gibi uluslararası kuruluşlar nezdindeki çabalar ve izlenen barışçıl politikalar hakkında bilgi sunmuştur.
Prof. Dr. Yusuf Aksar Libya örneği üzerinden uluslararası hukukta devletin sorumluluğunu ele aldığı yazısında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde, uluslararası hukukta kuvvet kullanımının hangi gerekçelerle mümkün olabileceğini somut örnekler çerçevesinde açıklamaktadır. Özellikle diplomatik koruma hakkı ve Uluslararası Adalet Divanının yargı yetkisinin tanınması ile ne tür bir çözüm sağlanabileceğine ve bir karma hakem heyeti oluşturularak da bazı çözümlere ulaşılabileceğine işaret etmektedir.
Doç. Dr. Yusuf Çalışkan uluslararası yatırım hukuku kapsamında, uluslararası anlaşmalar çerçevesinde yatırımların korunmasını ele almakta, özellikle Türkiye ile Libya arasında imzalanan iki taraflı yatırım anlaşmasını incelemektedir. Türk yatırımcıların uğradıkları zararların tazmini ve uluslararası yatırım hukukunda yatırımların sigortalanması hususu üzerinde durmaktadır. Çalışmada Libyanın ilgili mevzuat da dikkate sunulmaktadır. Önemli bir argüman olarak İslam Konferansı Teşkilatına üye ülkeler arasındaki yatırımların teşviki, korunması ve garanti edilmesine ilişkin anlaşma da bir çözüm alternatifi olarak ele alınmaktadır.
Arş. Gör. Ali Soysüren çalışmasında Libya hukukunun gözardı edilmemesi gerektiği yolunda genel bir girişin ardından Türk müteahhitlerin Libyada taraf oldukları sözleşmelerin bir sınıflandırmasını yapmakta ve bunun hukuki açıdan önemi üzerinde durmaktadır. Çalışmada mücbir sebep kavramı ve bunun Türk yatırımcılar açısından ne anlama geleceği, mücbir sebebin Libya hukukunda ve FIDIC sözleşmelerinde nasıl değerlendirildiği, Libyadaki durumun bir mücbir sebep olarak dikkate alınıp alınamayacağı, Libyada akdedilen inşaat sözleşmelerinde hangi hukukun uygulanacağı ve ihtilafların hangi hükümler çerçevesinde çözülmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır. |