Kitap Tanıtımı |
...Zaman güçlünün ayakta kaldığı zamanlardı. Kim güçlüyse oydu kral. Kim güçlüyse yine baskın erk oydu. Büyük büyük dedesi kudretli Kral Sardur, Tuşba Kalesini inşa ederken, işte onun tam da en çok sevdiği burcun altına, o koca ve yekpare olan büyük taşa kitabesini böyle yazmamış mıydı?
İçinde sevgi kırıntıları taşıyan her fert, umudun bir gün tazelenip yeşilleneceğini bilir, sırrın ve gizin bir gün faş olacağını anlar, bir düşün bir gün gerçekle yer değiştireceğini sezer, bu düşün içine gizlenen perinin bir gün bir ölümlünün eliyle açığa çıkacağını görür, sırlılık perdesinin kalkacağını duyumsar...
O gün umudun bekçileri yüksek sesle şöyle bağırırlar:
Ey sevgisini düşünden alan ölümlü! Düş aynanı kır artık hükmü kalmadı. Peçeni yüzünden yırtıp at. Gerçek aynasını eline al, onunla dünyanı yansıt!
Semiramisin en çok hoşlandığı zamanlar da bu zamanlardı. Bahar geldi mi, kaleden huruç eder, çıkıp göl kenarı boyunca uzanan yemyeşil, daha doğrusu yeşilin her tonunun cirit attığı bağlara dinlenmeye çekilirdi. Bu bağların arasından şarıl şarıl sular akar, alabalıklar bu sularda, ceylanların ormanda mutlu ve huzurlu oynaştıkları gibi oynaşırlar, türlü türlü kuşlar aralıksız şakırlardı. Gençlerin kanı kaynar, hayvanlar, kış boyunca üzerlerine çöken bungun havayı atar, silkinirler, özgürce dönüp dolaşırlardı.
Yalnızdı. Kimsesizdi. Onu anladığını sanan ama onu hiç bir zaman anlamayan bir baba, ondan ve kardeşinden nefret eden bir şirret kadın, gerçekten vücudunu arzulayan ama ruhunun derinliklerine asla inemeyecek kadar ablak, budala, kendini beğenmiş gözü dönmüş erkek müsvetteleri arasında kırılgan, zayıf, sahipsiz bir inci...
O Tuşbanın biricik incisiydi. |