Kitap Tanıtımı |
Türkiye'de Osmanlı'yı da içine alabilecek şekilde yazılan Cumhuriyet tarihine ilişkin siyasi tarih çalışmalarının bir çoğu, "gerçek" tarihi dönemecin, Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basışı ile başladığı ve 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile devam ettiği yanılgısı ile malül olmalarıdır. Oysa Türk-İslam devlet/imparatorluk geleneğinden neşvünema bulan güçlü, kutsal ve "uğruna feda olunan" Türk devlet geleneğinin "özü", Osmanlı modernleşmesinde "kısmen" devam ettirilmiş, Cumhuriyet modernleşmesinde kapsayıcı/keskin farklı bir "form"a bürünmüş olmasına rağmen, aynen korunmuş ve günümüze kadar etkisini sürdüregelmiştir.
Bu bakımdan Cumhuriyet Türkiyesi'nin, bir imparatorluk bakiyesi olarak, devletin tüm toplumsallıklar/farklılıklar karşısında seküler aşkınlıkla (kutsallıkla) üstünlüğünü devam ettirdiği, hatta ulus-devletçi eritici bir güce tevarüs ettiği gerçektir. Bunu anlamanın yolu, tarihi, özsel süreklilik ve biçimsel kopuşların iç içe geçtiği ve dönemsel "değerler"in dışında belirli epistemolojik "öz" çerçevesinde değiştiği bir bağlamsallık temelinde okumaktan geçmektedir. Bu da, verili tarihsel gerçekliğe sosyolojik ve siyasi bir tahayyül dünyası ile yaklaşmakla imkan dahiline girebilecektir. Bu bağlamda, günümüz Türkiye'sinde birey-toplum-devlet ilişkilerinin kurulduğu toplumsal, iktisadi ve siyasi yaşam alanlarında cereyan eden pek çok gerilim alanının (din-laiklik, Türk-Kürt, alevi-sünni, özelleştirme devletleştirme, devlet-sermaye-medya ilişkisi gibi) tarihi arka plan unsurlarına bakılmalıdır. Buradan yola çıkılarak, Türk-İslam devlet/imparatorluk geleneğinin tabakalara dayalı "nizam-ı alem" düşüncesinin pek çok unsuru ile örtüşen Batılı aydınlanma felsefesi üzerine oturan pozitivist/korporatist cumhuriyet modernleşmesi anlaşılabilir.
Gerek Osmanlı, gerekse Cumhuriyet Türkiyesi'ne ilişkin yazılan/öğretilen tarihin, belirli hegemonik bir resmi ideoloji ile bütünleşen devletin, halklar katında kendisini meşrulaştırma işlevine dönük ele alınması, çalışmanın dördüncü gerekçesini teşkil etmektedir. Kemalist resmi ideoloji üzerine oturan resmi tarih çalışmaları, böylesi bir niteliği haizdir. Ancak, farklı ideolojilere mensup tarih yazarlarının bir kısmının, halihazırda statüko eksenli bir dil ve üslup kullanması, Türkiye'de farklı ideolojilerin çıkarlarına uygun bir karakter çizen Kemalizm'in kendisini yeniden üretmesini temin ettiği gibi, eleştirel bir tarih yazıcılığının/felsefesinin eksikliğini de gün ışığına çıkarmaktadır. Bu bakımdan, birbirinden farklı dünya görüşlerine yaslandığını iddia eden bir çok sosyalist, liberal, milliyetçi, İslamcı, muhafazakar bakış açılarının bazılarının, resmi Türk tarih tezi üzerine oturan Kemalizm etrafında nüvelendiği (eklemlendiği) ve bir şekilde Kemalist resmi ideolojinin epistemolojik önceliğinden paradigmadik bir kopuşu gerçekleştir(e)mediği gözlemlenmektedir. Bu açıdan elinizdeki çalışma, her yazısıyla olmasa da, genel olarak resmi tarih tezi ve yerleşik anlayışların dışında, "Orada bir dünya var, başka bir dünya" diyerek Kemalist resmi tarih tezinden paradigmadik bir kopuşu gerçekleştirmeye küçük bir kapı aralamaktadır. Beşincisi, mevcut siyasi tarih çalışmalarında genellikle iç ve dış poli-tika arasında kesin bir ayrım yapılmaya çalışılmasına yönelik eğilimler, bu kitap ekseninde her iki yönelimin de birlikte ele alınmasının okuyucu açısından daha yararlı olacağı düşüncesi ile yer değiştirdi. Başka bir deyişle, Türkiye'nin politik tarihi, sadece iç siyasi gelişmelerin dış politikaya, uluslararası ilişkilerin iç siyasi gelişmelere etkisi bağlamında ele alınmadı. Aksine, her iki sürecin karşılıklı olarak birbiriyle etkileşim içine girdiği ve sürecin çok boyutluluk çerçevesinde işlediği düşünülerek bu çalışmada iç ve dış dinamikler bir arada ele alındı.
Osmanlı'dan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı dönemine kadar Türkiye'nin siyasal hayatının iç ve dış dinamiklerinin ele alındığı bu kitapta, her bir akademisyen/araştırmacı, kronolojik olgucu tarihçilik anlayışı ile hareket etmeyerek, uzmanı olduğu dönemle ilgili toplumsal ve siyasi olayları olabildiğince belgelere dayalı olarak eleştirel bir biçimde çözümlemeye çalıştı. Farklı tarihi dilimleri, değişik bilim insanlarının yazacak olmasının kitabın bütünselliğine gölge düşürmemesi için, ilgili akademisyenlerin dönemleri dışına taşacak bilgi ve çözümlemelerden olabildiğince kaçınmaları sağlandı. Kitapta, yazarların tercihlerine bağlı kalınarak hem paragraf içi ve hem de son not sistemi benimsendi.
Kitaba katkıda bulunan akademisyenler/araştırmacılar için fazla söze hacet olmamasına rağmen, kısaca şunu belirtmekte yarar var: Her bir bölümün, kendi alanında özgün çalışmalara imza atmış, bu konularda yüksek lisans, doktora ve doktora sonrası çalışmalar/araştırmalar yapmış uzmanlara yazdırılmasına özen gösterildi. Yazarlar kadrosunun, "17 farklı üniversite" ile bağımsız "2 bağımsız araştırmacı"dan oluşmuş olması, bu çalışmanın kapsamını ve zenginliğini göstermektedir. |