Kitap Tanıtımı |
Toprakla, gökle uğraşıyor bu cilt, ilkinde olduğu gibi bilimsel verilere dayanarak. Bu veriler onu yepyeni savuncalar (tezler) sergilemeye götürüyor.
Din, insanoğlunun toprakla olan ilişkisidir. Böyle olunca da tüm dinler, tek bir kanun içinde, hidrojen çekirdeği gibi, tek bir "nucleus" çevresinde irdeleniyor. Anadolu ise, alabildiğine zengin tarih ve mitos hazinesinin yanısıra, Tevrat´ın ve İncil´in birçok olayının sahnesini oluşturuyor, Nuh sonunda buraya konuyor.
Nereden bakılsa, varılıyor tarih öncesinin Ana Tanrıça´sına, ekmek için ona yakarma rituslarına. "Atam gök, anam yer!" diyor Bektaşi, "Marifet Kapısı"nda. Evlendirmişti bu iki "tanrısal varlık"ı, eskinin yine "Hieros gamos"u gibi.
Dinsel ayrılıklar, mezhepler, birtakım siyasal, toplumsal ve ekonomik koşulların hazırladıkları birer olgudan başkası değillerdir.
Ve bugünün Anadolu´sunda Biberî´ler, Kamerî´ler, Şemşî´ler, Yezidî´ler, Mandeî´ler...
Geleneksel insan için doğa, "doğal" değildir. Halay eğlence için çekilmez. Ondan çok başka şeyler, bereket, bitiklik (münbitlik) ... beklenir. Dithyrambos bir danstı. Ama ayrıca Dionysos´un da bir adıydı. Halka şeklinde, şarkıyla oynanırdı, elde meşale, gece, bir su başında, tıpkı Çaydaçıra gibi. Bebek Zeus´un bağırışmalarını üvey anasından saklamak için bunları kılıç kalkan sesleriyle örten Kureta´ların dansı, nasıl da Bursa´nın kılıç kalkan oyununa benziyor!...
Semâ´nın siyasal boyutları da enine boyuna irdeleniyor bu kitapta.
Alevî´lik bir Anadolu müslümanlığıdır ve İran´ın Caferî Şiî´liğiyle ilişkisi yoktur. O kadar ki Hz. Ali "Alevî değildi". Küçük Asya´nın heterodoks Hıristiyan doktrinleri, İslâm´ın kabulünden sonra heterodoks Müslüman doktrinlerine dönüşmüşlerdi: Bogomil merkezleri, Bektaşi yuvaları oldu.
Alevîliğin kökü tarihin karanlığına dalıyor, suyunu alıyor Mysterion´lu dinlerden. |