Kitap Tanıtımı |
Batılılaşma diye nitelediğimiz yüzeysel değişim çabaları, sadece belli bir azınlığın yaşam tarzını değiştirmesine karşın ülkede gözle görülebilir bir ekonomik ve toplumsal ilerleme sağlamamıştır. Dış borçların ülkeyi ipotek altına alması, kapitülasyonlar, yabancı finans kapitalin bir ahtapot gibi ülkenin tüm kaynaklarını kolları arasına alması, Osmanlı İmparatorluğu´nu, adı açıkça söylenmese de bir yarı sömürge haline getirmişti. Yabancı sermayenin bu acımasız egemenliği ülke aydınları arasında tepki çekse de, kapitalist politikaların dışında bir yolun aranmasını gündeme getirmedi. Çözüm yolu olarak yerli sermaye sahiplerinin yaratılması düşüncesi öne çıktı. Yerli sermayenin yaratılması ve himaye edilmesi devletin adeta öncelikli görevi haline getirildi; devletin sermaye birikimi yaratmadaki önceliği daima savunuldu. Yüzyılın sonuna kadar devletin bu karakteri hiçbir zaman değişmedi. Kamunun iktisadi kuruluşları bu ilkeyi yaşama geçirmede etkin bir araç oldu. Türkiye´de devletçiliğn en güçlü olduğu 30´lu yıllarda bile bu ilkeden vazgeçilmedi. İşin özü, Türkiye Cumhuriyeti yaşamı süresince kapitalist bir ülke olma özlemini daima önde tuttu. Kamunun gücünü ve olanaklarını bu doğrultuda seferber etti. |