Kitap Tanıtımı |
Muhafazakârlık, devrimci bir değişime karşılık tedrici, itidalli ve kendiliğinden olan değişimi savunur; toplum mühendisliğini reddeder. Bireyin aksine topluma ve "toplumsal bilgeliğe" vurgu yapan muhafazakârlık, dine önem verir. Din, toplum dayanışmasının ve bütünleşmesinin aracıdır. Türk siyasal ve toplumsal hayatında din, dayanışmayı veya tesanütü sağlayan en etkili kurumların başında gelir. Modern Türkiye'nin kuruluş felsefesinin temel ilkesi olan laiklik, özellikle kuruluş döneminde dine karşı bir işlev görmüştür. Kuruluş dönemi zihniyetine göre, modern Türkiye'nin önündeki en büyük engel dindarlardır. Bu yüzden dindarlar kendilerinden korkulmaları gereken mürtecilerdir. İşte bunun için muhafazakârlık ve muhafazakârlar yeni kurulan rejimin "öteki"leri olmuştur. Bu tavır, varlığını 1940'lara kadar katı bir şekilde sürmüştür. 1940'lı yıllarda laiklik anlayışında yaşanan "stratejik yumuşama", hem dindarlara ve dine bakışın değişmesine hem de muhafazakâr muhalefetin gün yüzüne çıkmasına kaynaklık etmiştir.
Türkiye'de muhafazakâr argümanları savunan partiler, değişimin bayraktarlığını yapmıştır. Kendisini "milliyetçi-muhafazakâr" olarak tanımlayan Özal, Türkiye'nin değişim ve dönüşümünü
yaşayarak zamanın ruhunu yakalaması için en yoğun çaba sarf eden liderlerden biridir. Peki, biz Turgut Özal'ı ne kadar tanıyoruz?
Erdoğan ve AK Parti'nin ortaya koymuş olduğu performansa, Türk siyaseti pek de alışık değildi. Bu aktif politikayla Türkiye, tarihin içindeki konumuna yeniden dönüş yaptı. Ekonomiden sağlığa, siyasetten eğitime kadar farklı alanlarda değişim ve dönüşümün şefliğini yapan, şüphesiz, AK Parti ve onun lideri Erdoğan'dı.
Erdoğan vurgusunu önemsiyorum; çünkü Türk siyasetini dönüştüren temelde fikirler değil, aktörlerdir. Atatürk'ün, Adnan Menderes'in ve Turgut Özal'ın Türk siyasetine ve toplumuna
katkısını hatırlayınız.
Kısacası, Recep Tayyip Erdoğan'ı ve AK Parti'yi doğru anlamak lazım. Siyaseti ve Türkiye'yi anlamak AK Parti'yi anlamakla doğru orantılı. Yusuf Kaplan'ın ifadesiyle, "Bir politik lider, diye
bakıyoruz, bu yanlış. Herhangi politik lider bu işleri yapamaz.
Politikanın ilerisine taşan bir temsil kabiliyeti var. Bir şahs-ı manevîsi var. Sembolik şahsiyet derken kastettiğim şey bu. Bunu İslâm dünyası algıladı, biz algılayamadık henüz. Yemen'de, Sana'da çarşıda dolaşıyorsun, Türkiye'den geldiğimizi anlayan 80'lik adam 'İstanbul düştü, İslâm âlemi düştü. İslâm âleminin yeniden ayağa kalkması, İstanbul'un yeniden ayağa kalkmasına bağlı' diyor ve çekip gidiyor." Erdoğan, Erdoğan'ın üstünde başka ve daha derin bir gerçekliğe dönüşmüş durumda. |