Kitap Tanıtımı |
Niyazi Berkes´in ilk kez 1964´te The Development of Secularism in Turkey başlığıyla İngilizce yayımlanan bu başyapıtı, daha sonra dilimize de kazandırılmış, Cumhuriyet´in 50. yılında ve daha sonra, 1978´de iki baskısı yapılmıştır. Berkes´in kitaba sonradan eklediği notlar da göz önüne alınarak eksiksiz bir kaynakça ve dizinle tekrar Türk okuruna sunduğumuz bu önemli çalışmada, Türkiye´nin geleneksel devlet sisteminden laik bir yönetime geçişinin kapsamlı tarihi Berkes´in özgün yaklaşımları ve benzersiz yorumları eşliğinde okunabilir.
Cumhuriyet tarihine damgasını vurmuş 75 kitaptan biri sayılan bu vazgeçilmez kaynak, bu köklü değişim süreci içindeki ekonomik yapıya ve buna bağlı teknik gelişmelere de ışık tutmakta, bunlara koşut olarak gelişen siyasal ve dinsel dönüşümleri de toplumdaki yansımalarıyla birlikte ele almaktadır.
Tadımlık
Irad-i Cedit'in ise baslamasi ile baskentte bir iltizam piyasasi ve mültezim sinifi gelismeye basladi. Iltizam isleri, yani Irad-i Cedit hazinesine zaptedilen mukataa ve timar gelirlerini toplama islerini mültezimlerle yürütmek devlet adamlarindan dindarlik, padisaha sadakat (o zaman yurtseverlik ya da milliyetçilik kavramlari yoktu) isteyen islerdir. Bunlar gölgeli çikar kombinezonlari yaratabilecek islerdir. Böyle önemli ve tehlikeli bir reforma girisildigi bir zamanda, Cevdet Pasa'nin deyimiyle "vükelâ-yi asr cem-i emval derdi"ne koyulmustu.34 Bunlar sabahlari Enderun'a ugrayip ögleden sonralari devlet islerini evlerinde görürler, geceleri mültezimlerle, Eflâk ve Bogdan prenslerinin baskentteki Rum lobicileri olan Memleketeyn kapikethüdalari gibi rüsvet vasitasi kisilerle, Âsim'in deyimiyle "çanak yalayici esâfil"den adamlarla düsüp kalkarlar, mehtapli gecelerde kayik sefalarina çikarlardi. "Görülmedik tarz ve surette büyük ve müzeyyen hâne ve sahilhâneler insasiyla ziyade sefahat ve ihtisam içinde yasayan" bir sinif gelisiyordu. Saltanat büyükleri, "Nizam-i Cedit isini servet biriktirme araci yapmislardi. Bir yandan kendileri sayisiz servet biriktirirken öbür yandan akrabalarini ve adamlarini zengin ediyorlardi". Bunlar padisahin etrafini sararak namuslu kisileri birer bahane ile devlet kapisindan uzaklastirirlar, yüksek rütbeli ulemâyi da "semizce arpaliklar ve hediyelerle" sustururlardi. Lâle Devrini hatirlatan eglencelerde seyhler ve sofular bile içkiye dalmislardi. Cevdet Pasa'nin bildirdigine göre türedi yeni zenginler, masraflari yüzünden iki ucu bir araya getiremediklerinden gayrimesru kazanç yollarina sapiyorlar, mültezim ve sarraflarin avucuna giriyorlar, onlarin istediklerini yapmaya mecbur oluyorlardi. Bunlara, halkin geçim sikintisi içinde oldugu söylendigi zaman, "halki geçim sikintisi mesgul etsin daha iyi; bu saltanat beldesi ricâl, kibar, servet erbabi yeridir; bu zenginler beldesine fukara tabakasi yakismaz; devlet sahiplerinin yaninda bunlarin yeri yoktur" derlerdi. Sözde halkin sikintisina karsi tedbir olarak padisaha raki ve sarap içme yasagi emirleri çikarttiriyorlar, disaridan gelen süs esyasinin ve pahali kumaslardan yapilmis elbiselerin giyilmesini yasak ettiriyorlardi. Padisah katinda nüfuzlu kisiler, "cem-i emval" (servet biriktirme) amaciyla Irad-i Cedit disinda birakilan mukataalardan baska bölgelerden ilâveler yaptirarak eski gelirlerinin seviyesini saglamaya çalisirlardi. Bu zümre de, âyân ve derebeyler kadar Irad-i Cedit'in dürüstçe yürürlüge konmasina karsi olan kisilerdi.35 Karsilasilan üçüncü tehlike Osmanli devletinin Islâm uygarligi ile Bati uygarligi ortasinda bulunusunun önemsiz gibi gözüken fakat Irad-i Cedit gidisini köstekleyecek bir önem tasidigi ortaya çikan bir takvim sorunu ile ilgilidir. Islâm uygarliginin takvimi ay takvimi, Bati uygarliginin takvimi günes takvimidir. Iki takvim arasinda her 33 yilda birinci aleyhine bir yillik bir fark birikir. Osmanli devletinin gelirlerinin bazilari ay, bazilari günes takvimlerine göre hesaplandigi gibi, giderleri de böyle hesaplanmakla birlikte (muhasebe akçesine göre ayarlandirilan gümüs kurus degerlerinin enflasyon dalgalanmalari yüzünden) devlet gelirleriyle hazine giderlerinin tam bir bütçesini yapmak, özellikle ulûfe harcamalarinin gittikçe artmaya baslamasindan sonra, imkânsiz bir is olmustu. 32 günes yili ile 33 ay yili farki yüzünden, her 33 yilin bütçesi, aradaki farki kapatmak için atlanir ve Dr. Halil Sahillioglu'nun hesaplarinin gösterdigi gibi "sivis yili" denen bu yil farki yüzünden asker ayaklanmalari bile olurdu.36 Bu ay ve günes takvimi hesaplari yüzünden hazine zarara ugradigi gibi, bunun ticaret hayati, görevli maaslari ve en önemlisi para degeri üzerinde yikici etkileri oluyordu. Eskiden ordunun timar-zeamet sistemi kesiminde bu fark, önemli malî bir bunalim yaratmadigi halde simdi Irad-i Cedit ile timar ve mukataa gelirleri maasli yeni ordu hazinesine baglaninca, vaktiyle Gümrük Emini Hasan Aga'nin 1790'da gümrük isleri için ay hesabini günes hesabina çevirme isini mirî mukataa gelirleri için de uygulamaya çalisan defterdar Morali Osman Efendi, yaptirdigi incelemeler sonunda geçmisteki hazine zararlarinin kapsaminin dehsetini anladigi gibi, simdi Nizam-i Cedit gelirleri Irad-i Cedit ile artarken esas mirî hazinenin çok sikisik oldugu bir zamanda buna benzer bir denkleme yapilirsa hazine gelirlerini de artiracagini hesaplamis, bunlarin Irad-i Cedit gelirlerinden olanlarinin mirî hazineye ait olmasi gerektigi sonucuna varmisti. Cevdet Pasa'nin deyimiyle "maliye isi iki çatal olmustu". Bir yandan mirî hazine ödemelerine muhtaç olanlarla Irad-i Cedit hazinesi ödemelerinden yararlanacak olanlar arasinda, bir yandan da yillik "faiz"i 10 keseden asagi olanlarla mirî hazine arasinda bir çikar çatismasi olacak demekti. |