Kitap Tanıtımı |
Amacımız bu topraklar üzerinde yaşayan, dini, ırkı ve mezhebi ne olursa olsun, aynı idealleri paylaşan insanların kardeşçe, barış ve hoşgörü içinde yaşamalarına birazcık da olsa katkıda bulunmaktadır. Ancak Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısına ve milli bütünlüğüne yönelik saldırıların artarak bir "kimlik" sorunu haline getirilmeye çalışıldığı günümüzde nedense her olayın tek sorumlusu Türk Milleti olarak gösterilmektedir. Bu amaca yönelik kullanılan argümanlardan biri olan 6-7 Eylül olayları ve sonrasındaki azınlık politikaları da, 50 yıl sonra tam da Türkiyenin AB üyelik müzakerelerine başladığı yani Avrupadan gelecek talepleri kabullenme noktasında en zayıf olduğu dönemde yeniden önümüze konmakta, Lozanı delmeye yönelik çabaların bir aracı haline getirilmektedir.
Bu çalışma, Türk Milletinin binlerce yıllık devlet geleneğinin sonucunda oluşan ve Selçuklu, Osmanlı Devletlerinde en net şekilde görülen millet anlayışına, azınlıklara bakışına ve uygulamalarına, tarihi gerçeklere ve belgelere dayanarak Türke yönelik saldırı ve eleştirilerin haksızlığını ortaya sermektedir. Yüzlerce yıl Osmanlı tebaası olarak yaşayan Balkan, Orta Doğu, Kafkas, Doğu Avrupa ve ada halklarının günümüzde hala kendi dillerini konuşuyor, kendi dinlerini yaşıyor olmaları bile bu gerçeği kanıtlamaktadır. Osmanlının sadece coğrafyasını değil kültürünü ve devlet geleneğini de miras alan Türkiye Cumhuriyeti mütareke döneminde yaşadığı tüm ihanetlere rağmen azınlıklara yönelik politikalarında imparatorluk psikolojisinin de etkisiyle bağışlayıcı, adeta baba şefkati taşıyan uygulamalar yapmıştır. Bu kitap "Türküm" diyebilen ve Türk üst kimliğinde buluşan her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının geçmişinde utanılacak, boynunu büktürecek hiçbir şeyin olmadığının ve başı dik, göğsünü gere gere "Ne Mutlu Türküm Diyene" diyebileceğinin belgesidir. |