Kitap Tanıtımı |
Ekolojiyi ve daha da kritik bir yerde duran doğayı algılayışta neden bu denli yabancı hatta yalancı bir tutum takınılıyor. Doğa dendiğinde alabildiğine uzak yerlerden, yeşilliklerden, sudan ya da topraktan bir parça kesit canlanıyor ilkin. Muhtemelen öylesi bir kopuş yaşandı ki artık dışarıda bırakılmış bir doğa ve içeride duran insan var. Oysa ne doğa dışarda bırakılacak bir şey olarak durmakta ne de sanıldığı kadar insan abartılacak bir varlık. Ya insan doğası anlatılmak istendiğinde dışarda bir yerde mi aranıyor her ne aranıyorsa. Doğanın olmadığı bir yer yok ve biz onun içinde sürekli icat etmekten geri duramayacağız.
Teknikle hızla uzaklaştığımız bir kaynak var ise ve bizz buna doğa ve öz tanımlarıyla ulaşmaya çalışıyorsak temkinli olmak durumundayız. Bu temkin bizi keskin ve statik düşünme biçimlerinden alıkoyacaktır. Zira bu üzerine her şey söylendikten sonra hükmü kesinleşmiş bir hakikat değil. Bu nedenle dünyada kendini konumlandırmaya çalışan insan durduğu yeri merkez sanarak aldanmamalı. Öyle görünüyor ki yıkıcılığıyla öne çıkan her tavır insan denilenin ve bu evrendeki yerinin, amacının ne olduğu sorularını sormaktan kaçamayacak. Bu onun endişesidir.
Bu endişe bize yaşanmışlıkdan veya geçmiş bilinen tarihten parçalar sunarak bizi ne yapmakta olduğunuzla yüz yüze getiriyor. Unuttuysak neyi, hatırlamak gerekiyorsa neyi? |