Kitap Tanıtımı |
Sosyoloji (toplumbilim) ülkemizde neden çok önemsenmemiştir? Oysa sosyoloji, tüm sosyal bilim disiplinlerinin kaynağı ve çıkış noktasıdır. Belki milli sosyoloji olamayacağını anlayan "milli eğitimciler" evrensel ölçüler ve araçlara sahip nesnel bir disiplinin gençlere öğretilmesinin sakıncalı olduğunu düşünmüşlerdir. Tabii böylesi bir bilim dalının üreteceği bilginin de "milli birlik ve beraberlik" adına sakıncalı olacağını varsaymış olabilirler.
Nitekim tarihi millileştirenler, onu olduğu gibi değil, kendilerince olması gerektiği gibi yazarak bu toplumun Anadolu toprakları üzerindeki serüvenini soyut bir "milli" öyküye dönüştürmüşler ve gerçeklerden uzaklaştırmışlardır. Toplum, öğrendiği (öğretilen) tarihle sadece geçmiş gerçeklerinden değil, birlikte yaşadığı diğer yurttaş halklardan da duygusal ve düşünsel olarak uzaklaşmıştır. Milli tarih, bizi bilimsel bakış açısından, tarihsel süreklilikten ve kendimizi olduğu gibi tanımaktan mahrum bırakmıştır. İçe kapatmış, başka toplumları ve dünyadaki gelişmeleri anlamamızı zorlaştırmıştır.
Ya sosyoloji? Sosyolojinin araçları ve temel öncülleri millileştirilemeyecek kadar evrenseldir. Bu ölçü ve araçlarla incelenecek toplumun, kurucu ideolojiyi oluşturan "biz, bize benzeriz"; "biz, sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış bir kitleyiz" veya "milletimiz, Asya'dan gelen etnik ve dinsel olarak homojen bir zümredir; ordu-millet özellikleri arz eder" önermelerine uymadığı kolayca anlaşılabilir. Bu nedenle sosyoloji eğitimi ve bilimsel sosyal araştırmalar ülkemizde hiç muteber olmamış, teşvik edilmemiştir.
Ancak son yıllarda rejimin kapalı kapısı aralanıp içeri gerçeğin ışığı sızmaya başlayınca, kendimizi tanımak ve dünyadaki yerimizi anlamak çabaları yoğunlaşmıştır. Bunun bir ihtiyaç olduğu çok açık ama soru sormak ve önyargısız yanıtlar aramak, özgür insanların ve toplumların harcıdır. İnsanlar, birey yani kendi başlarına karar verip o kararlar doğrultusunda davranmak imkânına sahip olmadıktan, sadece otoritelere veya sıkı dokunmuş (bağlayıcı) topluluklara tabi olmaktan öteye geçemedikleri sürece toplum hakkında nesnel araştırmalar yapılamaz. Dolayısıyla toplumbilim de gelişemez.
Biz yarı yolda bir yerdeyiz. Yeni yeni sosyal bilimle ideolojiyi ayırt ediyoruz. Tarihimize ve toplumumuza ilişkin nesnel araştırmalar daha yeni uç veriyor. Yeni bilimsel araştırmalar ve bulgular sayesinde, tarih ve toplumsal gerçekler konusunda bize ezberletilen efsanelerden arınacağız. Normalleşme (kendini tanıma) ve birlikte yaşayıp olmadıklarına inandırıldığımız toplumsal kümelerle tanışma bu sayede mümkün olacak. Bir bilim toplumu olmanın ve demokratikleşmenin de şartlarıdır bunlar. Elinizdeki çalışma bu amaç doğrultusunda atılmış mütevazı bir adımdır. |