Kitap Tanıtımı |
Kenan Bulutoğlu İstanbul ve Boğaziçi Üniversiteleri profesör-lerindendir. Dünya Bankası, IMF, EBRD, Asya Kalkınma Bankası, UNDP, USAID, Barents-KPMG gibi uluslararası kurumlarda ve şirketlerde uzman, danışman ve yönetici oldu. 30'dan fazla ülkede vergi, maliye ve ekonomi danışmanlığı yaptı. Borsalar Kenan Bulutoğu'nun Dünya Kazan Ben Kepçe dizisinin üçüncü kitabıdır. Birinci kitap, Zamana ve Mekâna Yolculuklar, ulusal ve uluslararası uzmanlık yaşantılarını öyküler. İkinci kitap Yöresel ve Küresel Para Krizleri dünya borsalarında ve Türkiye'de, 20'nci yüzyılın sonunda patlayan sıcak para krizlerinin sebeplerini ve sonuçlarını anlatır. Elinizdeki kitap dizinin üçüncüsüdür. Türkiye'de menkul değerler borsası niçin bir arpa boyu gelişemedi? Uluslararası şirketlerin hisselerini tepeden dibe savuran krizin, 11 Eylül öncesinden gelen sebepleri nelerdi? Tasarrufçular menkul kıymetlerini borsa hilelerine karşı nasıl koruyabilirler? Alınan ve alınması gereken önlemler nelerdir? Her üç ciltte de yazarın mesajı bir roman gibidir, vardığı sonuçlar ise aklın dostu.
Tadımlık
1
Tepeden Tabana Borsalar
SAHNE: İSTİNYE ŞATOSU
Karagöz:
'Perde kurdum bezm-i irfâna safâ göstermeğe
Şem'a yaktım sûret-i ibret-nüma göstermeğe'
Perde kurdum bilginlere safa göstermeye
Mumu yaktım ibret saçan gölge göstermeye
İstinye'de bir şato
2001 yılının sonbaharındayız. İstinye'de indik otobüsten. Hava lodos, mevsimlerden pastırma yazı. Çok eskiden bu mevsimde balıkçılar Boğaz kıyılarında palamutlarını iplere dizerek asar, kurutup çiroz yaparlardı. Boğaz yelinin sallandırdığı çirozların altında, bir yandan ağlarını onarırlar, bir yandan da gelen geçenle yarenlik ederlerdi. Ağları onarmak onlar için sürekli bir işti, çünkü uskumru için attıkları ağları lüferler parçalardı. O zamanlar henüz yeni keşfedilmiş olan misina ve naylon çok pahalı olduğu için, balıkçılar ağlarını yamalayarak, uzun süre kullanmaya çalışırlardı. Lüfer ancak oltayla avlanır, hele onun ağababası kofana vurursa oltaya, balıkçı mı çeker onu kayığa, yoksa o mu çeker balıkçıyı denize tartışmalıdır. Şimdilerde bir meyhanede çiroz ısmarlasanız, garson aval aval bakar size. Lakerdayı bilen çıkar, ama o kadar kıttır (garson değil balık) ve de pahalıdır ki ısmarlayan hemen hiç çıkmaz. Firuze ile geldik buralara, taa Orta Asya'nın Taşkent'inden kalktık da... Amacım İstinye'ye taşındığını öğrendiğim, şatafatıyla ünlü İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının Başkanı ile görüşmek. Önceden sekreterine telefon edip numaramı vererek, bir randevu istedim. Yazdığım bir kitap için bilgi almak istediğimi, bir hafta içinde herhangi bir gün ve saatte gelebileceğimi söyledim. Bıraktığım telefon numarasına hiçbir mesaj gelmedi. Hiç değilse bazı yayınlarını alırım, belki bir tanıdık çıkar da ondan işlemler hakkında bilgi alırım diye İstinye'nin yolunu tuttuk, İstanbul'daki bu son günümde. Ayrıca Boğazın bu mevsimdeki çekiciliği de cabası. Minibüsle tırmandığımız bayırda İMKB'ye giden yol ayrımında indik. Boğaza hâkim bir tepede gösterişli bir bina, geniş ve bakımlı bir bahçe içinde. Kapıda durdurulduk. Önceden randevu istediğimi söyledim, sekreteri bağladılar. Sekreter 'Sizi aradım ama ulaşamadım, başkanımızın işleri çok yoğun, sizi kabul edemeyecek' dedi. Oysa bıraktığım telefon numarasında iş saatlerinde her zaman mesaj alacak biri vardı. Neyse hiç değilse şu yayınlara bakalım, belki aradığım bilgiler orada vardır diyerek kitap satış bürosuna gitmek için kimlik bırakıp girdik. Park yerindeki arabalara bakınca, çeşitli ülkelerde kazandığım bir alışkanlıkla, bunların sahiplerinin gelirlerini tahmin ettim: Yılda yirmi bin dolardan az değil. Binanın hemen önündeki verandada birtakım genç kızlar ve erkekler sigara içmekteydi. Demek ki bürolarda sigara içmek yasak, tüttürmeyenlerin sağlığı için iyi bir önlem ama, kaytarılan iş saatleri olmasa. Yayın olarak pek dikkati çekecek kitap göremedim. Yıllık ve aylık raporları aldım. Süreli dergide İMKB'nin nicel verilerine dayanan birtakım araştırmalar var. Bunlardan bir miktar satın aldım, peşimizden ayrılmayan refakatçı bizi kapıya götürüp araziyi terk ettiğimizi görünce rahatladı. Gerçi başkanı ya da bir uzmanı görememiştik, ama hiç de pişman değildik bu Boğaz gezisinden. Firuze Boğaza âşık olmuştu, sonraki İstanbul ziyaretlerimizde hep bir Boğaz turu koyar programa, yaz olsun kış olsun. |