Kitap Tanıtımı |
Osman Ağa, eski kültürümüzün bugüne kadar sıkça ve doğrudan doğruya tanıma fırsatı bulamadığımız değişik bir isimdir. O,17. yy.´ın ikinci ve 18. yy´ın ilk yarılarında yaşamış bir Rumeli Türk´üdür. Temeşvar´da bir asker oğlu olarak dünyaya gelmiş, kendisi de genç yaşlarda orduya katılmış ve bir sınır boyu süvarisi olarak görev yaparken 1687/88 (H. 1099)´de Lipova kalesinde Avusturyalılara esir düşmüştür.
Osman Ağanın esirliği aşağı yukarı on iki yıl sürer. Bu sürenin beş yıl kadarını, kimi zaman zindanlarda, kimi zaman da efendilerinin hizmetinde, onların görev durumları dolayısıyla zamanın Avusturya imparatorluğunun çeşitli bölgelerinde dolaşarak geçirir. Geri kalan yedi yılı ise, yine efendisinin hizmetinde yaptığı bazı kısa seyahatlar hariç, Viyana´da geçer. Sonunda bu esirlikten, alabildiğine tehlikelerle dolu bir kaçışla kurtulur.
Kurtuluşundan hemen sonra memleketi Temeşvar´a gelen Osman Ağa, yine eski görevine alınır. Bir yandan da resmî olarak tercümanlık görevi yapmaya başlar. Ancak, doğup büyüdüğü ve hayatını sürdürdüğü bu yerlerin, geride acı ve ıstıraplar bırakarak tek tek elden çıkması üzerine, sonunda İstanbul´a göç etmek zorunda kalır. Tophane semtine yerleşerek geri kalan Ömrünü orada geçirmeye devam eder.
(Arka Kapak´tan) |