Kitap Tanıtımı |
Londra, 1850. Iris ve Silas, Hyde Park’ta inşa edilmekte olan göz alıcı Büyük Sergi binasını görmeye gelen kalabalığın arasında şans eseri tanışır. Ressam olma hayalleri kuran güzel ve yetenekli Iris için bu tanışma anının hiçbir önemi yoktur; Silas’ı geçiştirir ve arkasını döndüğü anda unutur. Fakat tuhaf ve güzel bulduğu yaratıkların büyüsüne karşı koyamayan doldurulmuş hayvan ustası Silas için bu karşılaşma yepyeni bir başlangıcın işaretidir. Louis Frost adındaki genç ve çekici bir ressam, Iris’ten bir tablo için modellik yapmasını istediğinde Iris ona bu teklifi ancak resim dersleri karşılığında kabul edebileceğini söyler ve kendini bir anda en çılgın rüyalarında bile göremeyeceği, sanat ve aşkla dolu, baş döndürücü bir dünyada bulur. Fakat gölgelerin arasından onu izleyen gözlerden habersizdir. Şans eseri tanıştıkları günden beri Silas’ın karanlık zihninde dönüp duran tek bir şey vardır ve saplantısı günden güne derinleşmektedir. “Keskin, korkunç ve görkemli çağrışımlar barındıran bir aşk, sanat ve saplantı hikâyesi.” Paula Hawkins, Trendeki Kız’ın yazarı “Mum ışığında, duvarlara fantastik gölgeler vururken okunması gereken bir hikâye: güvercinler ve kafatasları, kabarık etekler ve bastonlar, süsenler, güller ve bıçaklar…” A.J. Finn, Penceredeki Kadın’ın yazarı “Büyüleyici bir şekilde tuhaf ve ürkütücü… Hikâye anlatıcılığının sihirli hali.” The Washington Post (Tanıtım Bülteninden) ) |