Kitap Tanıtımı |
Ludovic son derece başarılı ve kilise tarafından takdir gören bir rahiptir. Bu nedenle henüz genç yaşında Inquisition mahkemesi üyeliğine seçilmiştir. Mahkemedeki görevi savcılıktır. Fakat görevine başlar başlamaz mahkeme üyelerinin hain, merhametsiz ve adaletten uzak tavırları karşısında kendisinin Inquisitionun değil Tanrının Savcısı olduğunu anlar. İnsanların kurduğu bir adalet sisteminde savcılık ne kadar kolay, Tanrının Savcısı olmak ne kadar da zordur oysa. Bu tercih, onu bir ömür boyu oradan oraya sürükler bir yaman rüzgâr misali. Peki ya Ludovic şikâyetçi mi hâlinden? Elbette ki hayır... Zira çoğu insanın acımasız zannedebileceği göç rüzgârı, gerçek aşkı bulacağı gizemli diyarlara götürmüştür onu. Tarihi romanlardan hoşlananlar bu eserde fikir dünyalarını zenginleştiren birçok bilgi bulacaklar, duygusal temalara eğilimli okuyucular ruhlarını doyuran güzelliklerle karşılaşacaklar. Bir zaman tünelinden geçerek adeta Ortaçağ karanlığıyla Anadolu Selçuklularının aydınlık dünyasını bir arada yaşayacaklar. Doğu ile Batı barışacak okurun gözlerinin önünde bu kitapta; aşk ile korku, özlem ile pişmanlık dans edecek. Deniz ve çöl, dağ ve ova koyun koyuna söyleşecek. İslâm tasavvufunu Hıristiyan bilgeliğiyle, İlahi aşkı beşeri aşkla harmanlayan Canan Güngör Uçaroğlu okuyucuya erdemin, kararlılığın, merhametin ve Hakka bağlılığın muhteşem şerbetinden tattırıyor Tanrının Savcısında. Bir insanın bir başka insana duyduğu, aşk adı verilen mucize duygu ise romanın belki de en can alıcı zenginliği... Bizler Ludovicin sergüzeştinden anlıyoruz ki aşkı ve İlahi hakikati bulan herkes kâinatın en şanslı varlığıdır. |