Kitap Tanıtımı |
Henüz her şeyin başıydı. Unutmak için de anlatmak için de erkendi... Çerkesler, bir taraftan sürgünde yaşamanın acıları ile boğuşurlarken, diğer yandan yeni yurtlarının bir parçası olarak kabul edilmek için çaba harcıyorlardı. Zaman içinde, yitirdikleri benliklerinin yerine koyabilecek bir şeye hiçbir zaman sahip lamayacaklarını idrak edeceklerdi... Bu ülkenin bütün göçmenleri,bu ülkeden kopan tüm mülteciler gibi...
"İstanbuldan ayrıldığı andan başlayarak, sadece Hattu Aslendi. Ve Hattu Aslen, İstanbul nedir bilmezdi. İstanbulu sadece Aslan Güzelyurt görmüştü ve bir bedende iki ruh taşıyordu.
Aslan Güzelyurt ne zaman İstanbuldan ayrılmak istese, acıya boğulur, öksüzleşir; ne zamanki onu taşıyan araç Pazarörenden çıkıp Pınarbaşına doğru yol alsa, Hattu Aslenin içini özlem basar, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi olur ve kapılarının önüne ulaşıncaya kadar, yerlerini ezbere bildiği her değirmenin, her iğdenin, her söğüdün izini sürerdi... Yine Uzunyayladaydı. Ve her ne kadar kendisini buraya ait hissetmese de, burada Hattu Aslen olmak, kabul etsin ya da etmesin, Aslan Güzelyurt olmaktan daha iyiydi. |