Kitap Tanıtımı |
İrfânî bir bakış açısıyla düşünürsek hepimiz Allah'tan gelmiş kelimeleriz ve bu görünen âlemde anlamımız/varlığımız tükendiğinde tekrar aslî kaynağımız olan Allah'a döneceğiz. Bunun bir anlamı da şudur: "Allah bilinmezliğini bizim kelimelerimizle bilinir hâle dönüştürüyor." Dolayısıyla her kelime O'nun güzel isimlerine karşılık geliyor ve bizler de zaten o isimlerin terkibinden oluşmuş varlıklarız. Öyleyse kelimeleri anlamak/okumak bir yerde bu güzel isimlerin sâhibini okumak/anlamak/bilmek anlamına geliyor. Bu noktada hepimiz yarım kelimeleriz ve ne zaman aslımızla bütünleşirsek o zaman ancak tam kelimeler hâline gelebiliriz. Başka bir deyişle "Ben"den "Biz"e geçmek, yarım kelimelerden tam kelimelere geçmektir.
Yarım kelimelerin oluşturduğu âlem "Kesret Âlemi" yani çokluk âlemidir; tam kelimelerin âlemi ise "Vahdet Âlemi"dir, yani Tek'lik âlemi. Mutlak Varlık her an "halk-ı cedîd" realitesiyle kendini "Ahadiyyet'ten Vâhidiyyet'e" dönüştürmektedir. Ama gerçekte bütün bu kelimelerin arkasında tek anlam vardır. Bu nedenle "mânâ hüvallah" denmiştir. Anlaşılıyor ki bütün kelimeler, tek bir mânânın farklı açılımları/anlatımlarıdır. Yarım kelimeler/Kesret insanı şirke düşürür; tam kelimeler/Vahdet ise insanı "Tevhîd"e götürür. Bu nedenle olacak ki, Tevhîd kelimesinin öncesi "nefy", sonrası "ispat"tır. "Lâ" süpürgesiyle yollar süpürülmeden "İllâllah" sarayına girilmez.
Kaç nehire, kaç göle yansımakta dolunay?
Bakma sen bu kesrete; Allah: Ahad, Allah: Hayy!
Ayın binlerce aksi raks ederken sularda,
Ay tektir; ammâ aksi, kesîr olur şuurda. |