Kitap Tanıtımı |
"Elleri kolları bağlı onca insan, ölümlerini bekliyordi. Askerler içimizden çekilip uzağımızda durdiler. Elleri ve kolları birbirine bağlı akrabalar dualar ettiler. Birden bir cayırtı kopti. Durmak bilmedi. Herkes düşti bir yere yığıldı bıra. Asker geldi bu sefer başladı süngü dürtmeye. Benim elime kurşun gelmişti. Elimi ablamın başına koydum. O zaman kurşun değdi. Asker yanımda yatana süngü dürtti. Ben gözümü kapattım. Sonra beni gördi. Daha ölü mü sandı, yoksa numara mı yaptım sandı bilmem. Sonra bacağımdan tutti, suya fırlatti."
"Tetxal Köyünün altlarına kadar gelmiştim. Köye çıkıp, yaramı sardırayım dedim. Tetxal köylüleri beni görünce öcü görmüş gibi ürktüler. Ben dedim ki buraya gidem ki yaramı saralar. Onlar tuttu askere vermek istediler beni. Ben durumu anlayınca korktum. Çaresiz oturup ağladım. Ağlayıp dedim elime bakın. Çok kanadı, çok ağrıyor. Tir tir titriyordum. Ben dedim bunlar bana yardım eder. Fakat bunlar da devletten, askerden korkmuş. Devletten kurtulan kendi canının derdine düşmüş. Tetxal'a asker daha girmemiş. Bana yardım ederlerse başları belaya girer diye korktular."
Elinizdeki kitap, okura, 1937-1938 yıllarında Dersim'de yapılan katliamı bizzat yaşayanların tanıklıklarını sunuyor.
O yıllarda henüz çocuk yaştayken annelerinin, babalarının, kardeşlerinin, akrabalarının ve arkadaşlarının öldürülmelerine tanık olan, kendileri 'şans' eseri, kurtulan sonra da topraklarından koparılıp sürgün edilenlerin hikâyeleri bunlar.
Yusuf Baran Beyi'nin 'yanı başındaki tarih'e kulak vermesinin ürünü olan bu kitapta, Cumhuriyet tarihinin örtülü sayfalarından biri olan Dersim, akademik ve politik tartışmanın nesnesi olmaktan çıkıp bizzat söz alıyor. |