Kitap Tanıtımı |
İçi ürpermişti, akşam kızıllığı çökerken Akşehir ovasına. Tam da şu an Afyon sınırlarındaydı. O, gittikçe kızıllaşan ovaya ve göl mezrasına bakıp, savaşın kargaşasını ve durduk yerde budanan, "dünya ağacı"nın genç dallarını düşünüyordu.
- "Ah Anadolu!" dedi içinden. O, Anadolu'nun Son "muzaffer nesli"nin torunuydu. Ama, Anadolu, bilinmez ötelere uzanan, herbirinin kılıçlarıyla birbirinin kollarını kopardığı ve herbirinin kendi kendi kopardığı öteki kolu can havliyle sıkı sıkıya tuttuğu, "kanlı kollar zinciri"nin şu an görünen ucuydu...
O, bunları düşünürken etraf gerçekten kan kırmızısına kesmiş, sanlı onbinlerce yıldır sürmüş olduğuna inandığı-bu topraklarda akan kanlar yeryüzüne çıkıyordu...
Arkadan bir ses hayallerini böldü:
- "Oof ülen of!" dedi Ispartalı, Bekir'in bir adım sağından, öne doğru gelerek, iki kolunu ovaya doğru uzattı:
- "Bir sazın olacak şimdi, basıp tele, bağıracaksın ovaya! Şu manzaraya bak..." Öteden Berdan da yanaştı manzaraya ve:
- "Ne haber şair, bitmedi mi daha? Yoksa yeni bir doğum mı yapıyorsun?" diye sorarak devam etti:
- "Ben dedim oğlum. Doymadan doğuramazsın! Bak karnın doydu, nasıl da melül melül bakıyorsun manzaraya... Birkaç dakikaya kalmaz, dizeler fökülüverir dudaklarından!"
Dizeler, dökülmeyi bekliyordu gerçekten dudaklarından Bekir'in. O dizelere hazırlık düşüncesi, zaten içine doğmuştu.
"Yürür gezersiniz şimdi,
Yeşil ormanlarında,
Yollarında yurdun:
Kazanılmış "hazır vatan"dır
"Hazır yiyen" gibi görürüm kendimi,
Oysa bu vatan karış karış "al kan"dır.
Bu kanlar koca bir kök toprağında...
Seni bu vatanda tutandır." |