Kitap Tanıtımı |
Seni tanımaya ve anlamaya başladığım ilk andan itibaren, aklımdaki tek şey senin suya benzediğindi. Olabildiğince berrak ve temiz sınırsızlıklarında büyük hayatlar gizli ve zengin, yaşayan ve yaşatan, besleyen ve üretendin sen. Yağmur damlalarının sevecenliği ve tadıyla okşadın yavrularını. Kirin her rengini suyun büyüsüyle temizledin. Bereketliydin, Çukurova´nın pamuk tarlalarında ellerin kanaya kanaya çapalarken toprağı, terinle suladın tohumları. Yerin derinliklerinden gelip güneşe kavuşan bir kaynağın temizliğiyle ve duruluğuyla yaşadın. Bakıldığında gözlerine, için görünürdü bütün berraklığıyla. Dağların yamaçlarından bırakıp kendini, çılgınca okyanuslara koşan bir nehir gibi coşkulu, denizlerin mavisi gibi özlemliydin yarına. Hırçınlığın denizdeki dalga misali bir gelir, bir giderdi. Öfken yakıp yıkmazdı ama çılgınca vururdu, dalgaların kıyıları vurduğu inatçılıkla. Bir okyanus gibiydi gizlerin ve derinlerin. Kimse inemedi gerçek derinliklerine. Erken kaybedilmiş sevgiler miydi, yoksa bir kadının bitmeyen çileleri miydi derinlerinde sakladığın; kimseler öğrenemedi. Ne çok hayatı taşıdın umutlarında. Kuytularına giremedi hiç kimse, keşfedemedi çocuk yaşlarında sakladığın sevdalarını. Ama hiç vazgeçmediler didiklemekten de hayatını... |