Kitap Tanıtımı |
Bu çalışma ile ülkemiz ilim dünyasında çok az bilinen bir konunun okuyucuya tanıtımı hedeflenmektedir. Tenkitli metin neşri ya da ilahiyat akademik çevrelerinde tahkik olarak bilinen, el-yazma eserlerin çağdaş yayıncılık yöntemleri kullanılarak günümüz okuyucusuna ulaştırılmasını amaçlayan Metin Tenkidine ve bu alanda geliştirilen yöntemlere ilişkin kuramsal çalışmalar, günümüz Batılı ilim çevrelerinde oldukça önemsenmesine rağmen ülkemiz araştırmacıları tarafından yeterince dikkate alınmamaktadır. Ülkemizin el-yazma eserler açısından dünyanın önde gelen sayılı ülkeleri arasında yer aldığı ve özellikle İslam kültür ve medeniyet tarihinin en değerli el-yazma koleksiyonlarının ülkemiz kütüphanelerinde bulunduğu göz önüne alınırsa bu ilgisizliğin ne kadar büyük bir talihsizlik olduğu daha iyi anlaşılabilir (Sadece Süleymaniye Kütüphanesinde yer alan bir mecmua içindeki pek çok eser ve risale de dâhil edildiğinde el-yazma eserlerin yüz bini aştığını hatırlatmak, sanırım ne demek istediğimizi daha iyi anlatmaktadır). Matbaa öncesi devirde el-yazmaların fiziksel özelliklerinden nasıl yazıldıklarına, nasıl yayıldıkları ve aktarıldıklarına kadar daha pek çok boyutu ile bilimsel bir disipline dönüşen Metin Tenkidi konusunda yapılacak çok yönlü ve kapsamlı araştırmalara ihtiyaç olduğu açıktır. Özellikle İslam ve Osmanlı el-yazma kültürü büyük ölçüde unutulmuş durumdadır ve bu kültürün yeniden öğrenilmesi tarihsel kültür ve medeniyetimizin adeta yazılı hafızası diyebileceğimiz ülkemiz el-yazma koleksiyonlarının çalışılabilmesi için bir zarurettir.
Her bir el-yazma nüshanın müstakil bir inceleme konusu olduğu bilinmektedir; dolayısıyla el-yazma eserlerle ilgili kuramsal ve yöntemsel bilgi birikimi bir kültür havzasına ait çok sayıda tenkitli metin neşri yapılmasına ve böylece eserlerin bazı temel ortak özelliklerinin tespit edilmesine bağlıdır. Batı bilim dünyası, son yüzyıllarda, kendi medeniyetinin kökleri olarak gördüğü Grekçe ve Latincede üretilmiş klasiklere ve Yeni Ahit yazmalarına ilişkin oldukça zengin bir çaba ortaya koymuş ve nihayet 19. yüzyılın sonundan itibaren bu tenkitli metin neşri pratik çalışmaları, bazı kuramsal gözlem ve yöntemlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Hiç kuşkusuz bu yöntemlerin başında daha çok Alman bilim adamı Karl Lachmannın adıyla anılan soy-ağacı yöntemi (Stemmatik ya da genealogical method) gelmektedir. Elinizdeki bu küçük çalışma bahsi geçen soy-ağacı yöntemini konu edinmektedir. Lachmann yönteminin en yetkin temsilcisi olarak görülen Paul Maasın Textkritik adlı ilk kez 1927 yılında yayınlanan ve daha sonra 1949 ve 1957 yıllarında gözden geçirilmiş yeni neşirleri yapılan eserinin kısmi bir çevirisi, elinizdeki çalışmanın birinci bölümünü oluşturmaktadır. Maasın eseri, 1958de yapılan İngilizce çeviri (Textual Criticism) esas alınarak ve 1963 tarihli Arapça çeviriyle (Nakdün-nass) karşılaştırılarak Türkçeye aktarılmıştır. Nadir durumlarda Almanca orijinaline de başvurulmuştur. Ayrıca bu çalışmanın tamamı Türkçeye aktarılmamış, sadece soy-ağacı (Stemmatik) kuramının anlatıldığı bölüm tercüme edilmiştir, zira uygulama bölümü (özellikle 24-41 sayfalar arası) Latin ve Yunan klasiklerinden örnekler üzerine yoğunlaştığından, çok fazla ilgi çekmeyeceği düşünülmüştür. ikinci bölüm, soy-ağacı yönteminin başlangıcından günümüze bir tarihini vermekte ve özellikle süreç içerisinde bu yönteme dönük yapılan eleştiriler sonucu, bu yöntemin nasıl geliştirildiğini ve zaaflarının ne ölçüde hafifletildiğini konu edinmektedir. Ayrıca burada bilgisayar teknolojisinin gelişmesi sayesinde soy-ağacı yöntemine ilişkin girişilen yeni denemelerle ilgili de bilgi verilmekte ve Yeni Stemmatik önerileri değerlendirilmektedir. Yöntemi savunmak için kaleme alınmış olsa da bu kısımda yönteme ilişkin eleştirilere de değinilmektedir. Son bölüm ise soy-ağacı yöntemine yönelik kuşkuları dile getirmesi ve bunu özellikle Arapça eserler üzerinden örneklemesi nedeniyle seçilmiştir. Her ne kadar bu makale soy-ağacı kuramına dönük eleştirisinde ve özellikle seçtiği örneklerle kuramı uygulamaya uyarlamada çok başarılı olmasa da bizzat bu eleştirileri dile getirmesi bakımından önemlidir. Ayrıca bu makale, soy-ağacı yöntemini İslami yazmalar bağlamında tartışan İngilizcedeki muhtemelen tek çalışma olduğu için tercih edilmiştir.
Soy-ağacı yönteminin metin tenkidi alanında merkezî bir konumu olmakla beraber bu alanda daha başka yöntemlerin olduğu da unutulmamalıdır. Özellikle en iyi-metin neşirciliğini burada vurgulamak gerekir. Elinizdeki çalışmanın metin tenkidi alanında mütevazı bir yer dolduracağı ve bu sahada kuramsal ve uygulamaya dönük daha ileri düzeyde araştırma ve yayınlara kapı aralayacağı ümit edilmektedir. Gayret bizden muvaffakiyet ise Allahtandır.
Murteza Bedir |