Kitap Tanıtımı |
"Sömürge sahibi ülkeler bir taraf ve sömürgeleri de diğer taraf" olmak üzere dünyayı ayırırsak, ulus-devletlerin merkez-çevre özelliği; dünya pazarının gelişmesi, merkez ve çevrenin ayrılması, sömürge ve yarı sömürgelerin avı için yarış, üretim fazlalığının çıkarılması, ana ülkeye geri götürülmesi için hammaddelerin korunması vb. özellikler 15. yüzyıl sonlarından itibaren küresel sistem içinde kapitalizmin bir parçası olmuştur. Emperyalizm en geniş anlamıyla, sistem içindeki dinamiğin birikiminden (kârın kendisinin takibi kadar esas) kaynaklarını alır, bu da kapitalist dünya ekonomisinin merkezindeki ülkelere ve bu ülkelerdeki varlıklı kesimlere, çevreden elde edilen doğal kaynaklar ve üretim fazlalığının üzerine kendi yuvalarını kurmak için cesaret verir. Pierre Jalege´nin tanımladığı gibi "Üçüncü Dünya´nın Yağmalanması" çeşitli zor kullanımlarla, daha yoksul uydu ekonomiler öyle şekillendirilmişdiler ki (15. yüzyıl sonlan ve 16. yüzyılda fetihlerin başlangıç çağında) üretim ve dağıtım sistemleri, kendi ihtiyaçlarına değil, diğer emperyalist metropollere hizmet ediyordu. Bununla birlikte emperyalizmde, kapitalist değişimin değişik safhalarında bu tip ortak noktalar saptamak tamamen 19. yüzyıl son çeyreğinde emperyalizmin doğası ve öneminde kalitatif değişimler olduğu gözlemine dayanmaktadır, bu da Lenin´in yeni bir kapitalizm dönemine girildiğine işaret etmesi için yeterlidir. Marksistler bu yüzden eski emperyalizm ve 19. yüzyılın son yıllarına denk gelen "yeni emperyalizm" arasında bir ayrım yapmışlardır. Bu "yeni emperyalizmi" ayıran başlıca iki konu vardır:
1) İngiliz hegemonyasının kırılması ve ileri kapitalist devletler arasında küresel sınırların kontrolü için rekabetin artması,
2) Tekelci kuruluşların yükselmesi (geniş, entegre, endüstriyel ve finansal firmalar) gelişmiş kapitalist devletlerde dominant ekonomik aktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. |