Kitap Tanıtımı |
Şiddet ve zor kullanımını, işkenceyi kayıtsız şartsız reddeden bir siyasi-toplumsal kültür geliştiremediğimiz ortada. Kendini sağda veya solda tanımlayanlarımızın büyük çoğunluğu, işkenceye varan zor kullanımını belli gerekçelerle meşru görebiliyor. Bu ülke insanlarının yaklaşık yüz yıldır yaşadığı trajik tarih, "Cumhuriyet"e, "demokrasi"yi geçişler, yeniden geçişler... bu zihniyeti sorgulamayı sağlayacak bir atmosfer aratmaya yetmedi. Her dönemde, özellikle "demokrasi"nin kesintiye uğradığı zamanlarda hep bir öncekinden daha yaygın ve şiddetli uygulanan işkenceye karşı niçin etkin bir toplumsal tepki ve ciddi bir hesaplaşma hamlesi yaratılamıyor? Bunun nedeni sadece korku mu? Neden tarihimizde yaşanmış onca katliamın katledilenler açısından yapılmış araştırmaları bizi bunca rahatsız ediyor? Neden örneğin, Türk-Müslüman olmayan azınlıkların yaşadığı tehcir ve kitlesel cinayetleri bir de onların ağzından dinlemeye tahammül dahi edemiyoruz? Aradan on yıllar geçse bile bu tür olaylar niçin yalnız resmi açıklamalarla örtülmüş tabular olarak kalıyor? Bu ve benzeri sorular, toplumsal kimliğimizin ve ruh halimizin belirleyici çizgileriyle ilişkilidir. Elinizdeki kitap, bu çizgilerin üzerine giderek açmamız gereken bir tartışmaya ve iç hesaplaşmaya çağrı amacı taşıyor. Zulmün, işkencenin ve şiddet kullanımının tarihimizdeki kaynaklarına bu amaçla ve hem titizlik hem de cesaretle eğiliyor. Dolayısıyla aynı zamanda gayrı-resmi tarihimiz için önemli bir kaynak niteliği taşıyor.
(Arka Kapak) |