Kitap Tanıtımı |
Ahmet Muhip Diranas`in bu siirleri, kendisi henüz hayatta iken ilk kez Is Bankasi Kültür Yayinlari tarafindan 1974 yilinda yayimlanmisti. Siirler bu yeni baskida da ilk baskinin edisyonu esas alinarak yayina hazirlandi.
Ahmet Muhip Diranas 1908 yilinda Istanbul`da dogdu. Ankara Hukuk Fakültesi`nde okurken Istanbul`a geldi. 1938`de tekrar Ankara`ya döndü. Önce CHP Halkevleri Kültür ve Sanat Yayinlari`ni, daha sonra da Çocuk Esirgeme Kurumu Yayinlari`ni yönetti. Dönemin çesitli dergi ve gazetelerinde siirleri ve yazilari yayimlandi. Tiyatro türünde eserler verdi. Bir dönem de Devlet Tiyatrosu edebi kurul baskanligini yapti. Diranas 21 Haziran 1980`de Ankara`da öldü.
Ahmet Muhip Diranas yazdigi ve yayimladigi "bir avuç" siir ile Cumhuriyet Dönemi Türk siirinde çok önemli bir yere sahiptir. Çünkü Diranas`in siirde ses ve sekil açisindan çok titiz bir tavirla olusturulmus, fazlasiyla kendine has bir yalinlik ve atmosfer vardir.
Özellikle Kar, Olvido, Selam, Agri siirleri, onun, siirde yalin anlatimin nasil bir ses ve atmosfer olusturduguna en iyi örneklerdir. Kusku yok ki her büyük sairden büyük bir avuç dize kalir geriye, Diranas`in Siirler kitabinda bulunan siirlerin hemen hepsi de onun her siirini nasil büyük bir titizlik sonucu okuyucuya ulastirdigi görülür.
Ahmet Muhip Diranas`in Siirler`inden sonra Yapi Kredi Yayinlari sairin diger kitaplarini, tiyatro eserleri ve yazilarini da önümüzdeki yil yayimlayacak.
"Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.
Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,
Rüzgar gibi ta eski Anadolu'dan
Sesin nerde kaldı? Kar içindesin!"
Kar, Selam, Ağrı, Serenad, Olvido gibi pek çok büyük şiirin ve Fahriye Abla'nın şairi: Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin ustalarından Ahmet Muhip Dranas'ın Şiirler'i.
Tadımlık
ÇEŞME BAŞINDA
Türkü söyleyip bir kız sudan gelirdi,
Ayışığıyle dolu testilerinden
İçirdi bir yudum su testilerinden.
Sen misin içen sudan? kalbim delirdi;
Tutmak için koştum ayışıklarına,
Dağılıp karıştım ayışıklarına.
HATIRA
Dün, bir gölge gibi geçti yanımdan
Oydu, bir bakışta tanıdım onu;
Rüyalarıma tayf halinde konan,
Peşime bir korku gibi düşen o.
Bazı bir yapraktı, bazı bir rüzgâr.
Dolardı aydınlık olup, odama.
Bahçemde süzülür giderdi bahar
Sabahının fecri vururken cama.
Ayakları kumda bırakmadan iz
Yanıma geldiği hep gecelerdi;
Sanki bir lahitten kalkar ve sessiz
Uzak bir maziye dönüp giderdi.
Bir avuç ışıktı incecik yüzü,
Gözleri geceler gibi derindi;
İçine başımın her an düştüğü
Avuçları sudan daha serindi.
Geçerken dün yoldan, ruhumu saran
Bir gölge halinde ve ağır ağır;
Tanıdım; o, yâdı hoş zamanlardan
Seven ve yaşayan bir hatıradır.
AYRILIŞ
Gün batıyor, gün batıyor,
Veda etsem hepinize.
Ufuk kanlı bir denize
Dönüyor, sizi bıraksam.
Gün batıyor, gün batıyor
Evimi, eşyamı, paramı
Nem varsa yaksam ve bir an
Kaybetsem kara bir duman
Arkasında hafızamı,
Koşsam, koşsam, koşsam, koşsam...
KÖPÜK
Oyun bitti ve her şey yerini buldu.
Akşamla ebedî kızlar anne oldu.
Aynalara bakma, aynalar fenalık;
Denizi, sonsuz olanı düşün artık.
Bir gün beni hatırlayabilirsin ancak,
Güzelsem soyabilirsin çırılçıplak;
Oradayım hep ben, orada, derinde,
Gemilerin ihtiyar köpüklerinde.
KAR
Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.
Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,
Rüzgâr gibi tâ eski Anadoludan
Sesin nerde kaldı? Kar içindesin!
Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni, uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram...
Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır -tek, tenha- bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını dünyanın.
FAHRİYE ABLA
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hulyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
Hâlâ dağları karlı Erzincanda mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla!
GEÇEN GÜNLER
Günler geçiyor, günler;
Pişmanlığa sürgünler
Gibi geçiyor günler.
Birbiri ardı sıra
Dizilmişler yollara,
Birbiri ardı sıra;
Geçiyor pişmanlığa
Sürgünler gibi günler.
Dökerek ruhumuza
Kara sevgilerini
Günler, günler ve günler
İkiz kardeşler gibi,
Batan güneşler gibi,
Dağ, bulut, deniz, orman,
Yaz ve kış ortasından,
Birbiri arkasından...
Birbiri arkasından
Batan güneşler gibi,
Yelkovan ve akrebi
Döngüsünde durmadan,
Vuran kampanalarla
Geçiyor bütün günler,
Pişmanlığa sürgünler
Gibi günler ve günler...
BİTMEZ TÜKENMEZ CAN SIKINTISI
Bir bıçak saplı durur göğsünde,
Hangi su tasına uzansan boş;
Hangi pencereye koşarsan koş
Aynı siyah güneş gökyüzünde.
Aynı siyah güneş, aynı siyah,
Aynı susayış, aynı koşu, aynı...
Of... hep aynı şey, aynı şey, aynı şey,
Aynı, aynı, aynı, aynı, aynı...
KADAVRA
Bir gündü; yukarda gök, maviliğinde,
Aşağıda yer bolluk, kişi dirliğinde;
Doğanın insanla barıştığı bir gün.
Tam özgürdü kalbim, ne mutlu, ne üzgün.
Aylardan bir mayıs ayı mı, eylül mü,
Şu ilerdeki kırmızı, kan mı, gül mü... |