Kitap Tanıtımı |
Behçet Necatigil: Şiirde "hikmet burcu"nun seçkin sakini: Şiirimizin, en köklü gelenek tadıyla en köktenci yenilik çabasını şiirinde buluşturmuş, altın oranı bulmuş şairi...
Necatigil'in Türk şiirinin serüveni içindeki kendine özgü yeri gün geçtikçe daha da belirgin, vazgeçilmez, çekici bir anlam kazanıyor: Hem Doğu'yu hem Batı'yı, hem klasikliği hem çağcıllığı, hem bireyi hem de bireyi kuşatan dünyayı, tarihi sindirmiş, özümsemiş bir yapıt.
Bütün Yapıtları'nın bu cildi, Necatigil'in kitaplaşmış (Kapalı Çarşı, Çevre, Evler, Eski Toprak, Arada, Dar Çağ, Yaz Dönemi, Divançe, İki Başına Yürümek, En/Cam, Zebra, Kareler Aklar, Beyler, Söyleriz) ve kitaplarına girmemiş bütün şiirlerini bir araya getiriyor. Ali Tanyeri ve Hilmi Yavuz'un, her şiir için ince ince düşülmüş notlarıyla.
Tadımlık
MİSAFİR
Evleri vardı
Rahat ve sade.
Dalmış, kalmışız, gece yarısı olmuş,
Bize müsaade.
İnşallah yine geliriz - -
Çocukları vardı,
Oynamışlar, yorulmuşlar bütün gün,
Köşede uyumuşlardı.
Saadetleri vardı,
Bir çatı altında, gözlerden uzak.
Dostum, fena olmaz, evlilik hakkında
Bir kitap okusak.
YARI GECE
Boğaziçinin ufak bir iskelesinde
Dolaştığım geceler oldu
Yorgun, uykulu bir kızdı bu
Son vapur yolcuları içinde.
Araya başka denizler girdi
Başka denizler attı beni başka uzaklara
O tarihten tam beş sene sonra
Gene oradayım şimdi.
Söylesem inanmazlar, söylemiyorum
Her gece gene o kız çıkmakta son vapurdan
Tıpkı eskisi gibi karanlıklarda kaybolan
Bu gölgeye hayal deyin siz olun da
Gözümle görüyorum, hayal diyemiyorum.
Sular bir an şıpırdadı kıyı boyunda
İşte gene son vapur, çekti gitti önümden
Arkamdan bir kız geçti
Adımlarının sesinden tanıdım: Uykulu,
Yorgun da.
Geçen bu genç kıza desem ki:
Bir haber ver hayatından, verir mi?
YILDIZLAR
Seni karanlıkta yatırıyorlar.
Korkuyorsun geceden:
Bakıp bakıp pencereden,
Yatağına sokuluyorsun.
Ben hep eski yerimdeyim, biliyorsun.
Hava açık olduğu zamanlar
Beni seyrediyor, seviniyorsun.
Ne olurdu, ben de,
Sana göründüğüm şekilde
Odana gelseydim.
Ateşböcekleri gibi,
Küçücük avucunda
Yanıp yanıp sönseydim.
Seneler geçip gider, büyürsün.
Bir gün olur, hepsi biter:
Endişeler, o çocuk üzüntün
Hepsi biter.
Aydınlanır seninçin geceler,
Güneş gibi görünürsün.
Biraz sabır, küçük çocuk, biraz sabır.
Ama, Allahın koyduğu yerde,
Yıldızlar daima yalnızdır.
SERİN MAVİ
Dağ köyleri serin, kıyılar mavi
Yaz sıcağında şehir
Bunaltır beni.
Hava yapışkan yağlı
Kalkıp bir yere gitsem
Yollarım bağlı.
Kıskanıyorum kuşları
Ben uçmasını bilsem
Uçmak serin ve mavi.
Yaşa nasıl yaşadıysa anan baban
Öndekine uyar arka tekerlek
Git gel aynı yollardan
Aynı arabayı çekerek.
Çocuk dört duvarın içinde hür
Havasız odalarda kirli sokağa karşı
Pencere gerisinde solgun bir çiçek büyür
Düşünür kırık saksı.
Yattığın yerden senin de
Bulutlar görünür mü
Seyret gökyüzünü
Bir cam genişliğinde.
AVUNMAK
Kâğıtlara sarıyorum atarken artıklarımı
Çünkü yoksul komşular, çöpçüler
Boğaz durmuyor ziftin peki neyi
Turfanda meyva kabukları, pirzola kemikleri
Utancım azalıyor, kendimi avutuyorum.
Hayallere sarıyorum artık yazdıklarımı
Yani yarı boşlukta uçuşan görüntüler
Yazmasam olmuyor yazdın peki neyi
Dar çevre yitikleri
Utancım çoğalıyor, kendimi avutuyorum.
GİTMEK
Bir mağaradan birdenbire çıkarlar
Gider gibi olmak gözleri
Karanlık içerler.
İnsanın bir yerde kendini rezil etmesi
Hep susarak geçerler.
Köprüler ki gösterir tutulan güneşleri
Bir süre ve yarım kalıyorsa
Bulutlar da geçerler.
Gitmiş kadar olmak insanın gideceği
yerde gelişi biz gelelim içerler.
YÜZÜNDEN
Kime ne kadar baktın
Hem hangi anlamda,
Ne çekti ağırlığın
Hangi kantarlarda?
Sana gitmeyen şeyler
Yakınların, başkaları
İçin yüzünden
Yaptığın çok oldu.
Dur bak sulara
Otoyol, yasak durmalar
Saparak bir kır kahvesi
Belki bir çay içimi.
Kervan çıktı yokuşu akşam
Hurda makina
Sıska bir çocuğa
İnce bir zıbın dikti.
Kuruyan hanımeli
Su verilmedi.
Susarız, soramayız
Kimler elbir eyledi.
Kireçlenmiş duygular
İçinde yüzünden
Bulanık grafiler
Ayrıntılar beliremedi.
HANGİ HAN
O zaman ki o hangi hanları ararsam
Buldum desem de bulamam ki.
SAATLER
Ne diye bulmuşlar
Dertliler biliyor
Geceler kaç saat.
İşlerdi acılar, katlanırdık
Ne sorsak, ne baksak
Saat kaç.
Her şeyin acil servisi yoktur
En yakınlarla bile hemen
Kurulamaz bir ses bağlantısı.
Yavaştır uygarlık
Yollarda kapılarda taşıtlar
Kalır bekleriz.
Teknik aygıtlar
Saniye saniye
Ara saatsiz çağları.
BU SAAT
Günlerdir yağıyorsa
Yağmur ekime doğru
Son çamaşırları içeri aldın da
Kesik elektrik bir mum bile yok
Karanlıkta kaldınsa
Yerin hakkındır.
Bir insanın beşikten mezara
Başından geçecekleri
Biraz biraz yazdınsa
Dilek-şart kiplerinde
Dönen atlıkarınca
Birden yavaşladıysa
Ve birisi seninle
Aynı yerde yalnızsa
Övün hakkındır.
Ve başın bir değirmen taşı
Boyuna uğuldarken
Hiç rahat uyudun mu
Ve şimdi önüne düşüyorsa
Belki bundan sonra
Avun hakkındır. |