Sermayenin Tarihsel Diyalektiği ve Marxın Toplumsal Sermaye Teorisi
ISBN 9786054511587
Yayınevi Kalkedon Yayıncılık
Yazarlar Zhang Tongyu (author) | Ding Weimin (author)
Kitap Tanıtımı Doğuşu 16.yüzyıla kadar uzanan kapitalist üretim biçimi 20.yüzyılda da önemli değişimler geçirmiş, üretim süreçlerinde, üretimin örgütlenmesinde, kapitalist şirketler arasındaki rekabetin biçimlerinde, dolaşım ve bölüşüm süreçlerinde, bölüşüm ilişkilerinde, işçi sınıfının ve burjuvazinin saflarında, orta sınıfların yapısında, kapitalist ekonominin işleyiş mekanizmalarında, bilim ve teknolojinin üretim süreçleri ile ilişkisinde ve iktisadi düşüncelerde yeni olgular ortaya çıkmıştır. Bu değişimler ve anlamları incelenmeksizin kapitalizm hakkında doğru bir yargıya varılması oldukça güçleşmiştir. Kapitalizmde yalnızca üretimin toplumsallaşmasında büyük adımlar atılmakla kalmamış, aynı zamanda üretim ilişkilerinde ve sermaye ilişkisinde öz-düzenlemeler gerçekleşmiştir. Sermayenin asıl sahipleri ile onu işleten yönetici tabaka arasındaki işlevsel bölünme giderek daha belirgin hale gelmiş, bir tür özgün yeni işletmeci burjuvazi ortaya çıkmıştır. Kitapta bu yeni olguların genel akademi çevrelerinde ve onlarla faklılaşan Marksist ve sol akademide oluşturduğu teorik yansımalar geniş bir yer tutmaktadır. Ayrıca Türkiyede Çinceden çevrilen bir iktisadi akademik araştırmanın ilk kez yayınlanmış olması dikkate değer bir olaydır. İki ünlü Çinli Marksist ekonomi-politik araştırmacısının, bu eserin son satırlarını kaleme aldığı günlerde kapitalist kriz tüm dünyaya yayılmış bulunuyordu. ABDde 2007de ortaya çıkıp dünyaya yayılan küresel mali kriz bir kez daha, son on yıllarda kapitalizm üzerine beslenen iyimser hayalleri sarsmış bulunuyor. Yeni kriz Avrupa kıtasında yeni biçimler alarak gelişmeye devam etmektedir. Kapitalizmin merkezlerinde büyüme durmuş ve üretici güçlerde muazzam bir tahribat ortaya çıkmış bulunuyor. Gelişmiş ve orta düzeyde gelişkin 42 kapitalist ülkede kriz öncesindeki 340 milyon olan işsiz birey sayısı bugün 410 milyon civarında seyretmektedir. Aslında işsizlik kapitalizmin son on yıllarda biriktirdiği, --ekolojik çevre sorunları dahil olmak üzere - yapısal sorunların sadece en önemlilerinden birini oluşturmakta. Başta iktisatçılar olmak üzere tüm düşünen insanlar, kapitalizmin bugünkü krizi hangi yeni çözümlerle aşmaya çalışacağını ve ne tür yeni öz-düzenlemeler yapacağı üzerine tartışıyorlar. İşçi sınıfı ve halklar kemer sıkma politikalarına karşı direnme çizgilerine yönelirken, çeşitli orta sınıflar derin bir bocalama yaşıyorlar. Kapitalizmin bir kez daha liberal iktisadi çizgileri terk edip, Keynesçi ve tekelci devlet kapitalizmine özgü mekanizmaların benzerlerine yöneleceği biçiminde tahminler yapılıyor. Kriz ile birlikte Marx ve Engelsin kapitalizm üzerine çözümlemeleri yeniden ve daha titiz bir ilgi ile ele alınmaya başlamış, onların toplam eserlerinin akademik versiyonlarının 159 cildinden 61i yayınlanarak okur ve araştırmacıların hizmetine sunulmuştur. Elinizdeki eser Çinde son yıllarda özellikle 1998 yılından itibaren derinleşen kapitalizm araştırmalarının bir örneğidir. Yazarlar, Marxın çözümlemelerinden yola çıkarak kapitalizmin yeni olguları ışığında onun geleceğine ışık tutmaya çalışmakta ve kapitalizmin bugün içinde bulunduğu aşamayı nitelemeye çalışmaktadırlar. Doğuşu 500 yıllık bir sürece dayalı olan kapitalizmin başlangıcı genellikle 1640-1660 İngiliz Devrimine bağlanmaktadır, onun ilk gerçek bilimsel analizinin 1860larda Marx tarafından ortaya koyulmasından bu yana 150 yıl geçmiş bulunuyor. Kapitalizm tarihsel süreci içinde 1770lerden itibaren üç büyük bilimsel-teknolojik devrime tanıklık etmiş ve bugüne kadar 8 ciddi ekonomik kriz atlatmış bulunuyor ve bu olgu aynı zamanda onun krizlere olan duyarlılığını da ortaya koymaktadır. Şüphesiz bu krizlerin geride bırakılmış olması ve krizlerin ardından gerçekleşen yeniden canlanma ve genişleme devinimi onun temel çelişmelerinin bütünsel olarak aşıldığı ve onun temel karakterinin değiştiği anlamına gelmemektedir. Nitekim 1970lerin ortasında yaşanan krizin ardından kapitalizm üretici güçleri geliştirmeye devam etmiş, 1980lerde hızlanan küreselleşme ile birlikte özellikle ABD ekonomisi dev adımlar atmış, kapitalizm gelişmekte olan ülkelerde daha yaygın ve derinlemesine bir gelişme kaydetmiştir. Bununla birlikte kapitalist üretim biçimi bir dizi yeni sorunla karşı karşıya bulunmaktadır, özellikle kapitalizmin merkez ülkelerinde üretim verimliliğinin artışında belirgin bir düşüş göze çarpmaktadır. Kitapta geniş bir yer verilen küreselleşme süreci bir çok yeni açmazı beraberinde getirmiştir. Yazarların bu eserde yaptığı Marx okumasına göre, kapitalizm asla durağan bir üretim biçimi olarak ele alınmamalıdır, aksine kapitalizmin iç çelişmeleri, onun mutlak ilkesi olan artı-değer üretimi ve sermayenin değerlenme tutkusu onu sürekli bir biçimde üretici güçleri geliştirmeye ve genişlemeye zorlamaktadır, bu bağlamda kapitalizmin üretici güçleri süreğen bir biçimde toplumsallaşmakta ve toplumsallaşma düzeyi de giderek daha ileri ve karmaşık aşamalara doğru ilerlemektedir. Kapitalist üretim biçiminin temel çelişmesi üretici güçlerin sürekli toplumsallaşması ve bu toplumsallaşmanın gereksinimlerine yanıt vermek üzere üretim ilişkilerinde süreğen bir biçimde yeni öz-düzenleme ve ayarlamaların yapılmasının zorunlu olmasıdır. Marxa göre kapitalist üretim biçimini diğer tüm üretim biçimlerinden ayıran bu özgün niteliğidir ve kapitalist üretim ilişkilerinde bu anlamda ilk büyük aşama ve öz-düzenleme bireysel sermaye mülkiyet biçiminden hisseli sermaye mülkiyet biçimine-anonim şirketlere- geçiş ile birlikte ortaya çıkmıştır. Eserdeki araştırmaya göre, mülkiyet ilişkileri üretim ilişkileri sisteminin can damarıdır, sermaye üretimin ve üretici güçlerin toplumsallaşmasına yanıt verebilmek ve giderek daha geniş üretici güçleri kucaklayabilmek için, giderek daha fazla toplumsallaşmak ve özel niteliğini aşmak ve bu niteliğine giderek yabancılaşmak zorunda kalmaktadır; Marx, bu anlamda hisseli sermaye mülkiyet biçimini toplumsal sermaye olarak nitelemiştir: Bu kapitalist mülkiyet biçimi, şimdiden kolektif üretimin bir biçimi üzerinde yükseldiği için kendisini toplumsal mülkiyete dönüştürmekten başka bir şey yapamaz