Kitap Tanıtımı |
Havada tuttuğu tahrayı var gücüyle sallayan İbrahim, uzakta kalan anasının boynunu tutturamadı. Tahranın içe kıvrık ucu kadını sağ gözünden kapıp kafatasını bir karpuz gibi yardıktan sonra kulak ardından çıktı. Odanın karanlığında yatak başlığı ve duvara saçılan kan, kemik, et ve beyin karışımı parçacıklar fark edilmedi. Anasını tekrar yatar gören İbrahim, elinde tuttuğu ve ucundan kanların sızıp damladığı tahrayı aşağı indirdi. Kısa ve sakin adımlarla gerisin geri, sırtı arkasındaki duvarı bulana dek yürüdü.
O an'a kadar kendini ayakta tutan derman bacaklarından çekilince duvara sürtünerek yere çöktü. Öylece kaldı. Bir yerlerinde coşan sinir ve krizin, bilinçsiz bir çılgınlık ve deliliğin dalgaları yavaştan yitiyor, sanki aklı ve duyguları gerçek ile gerçek olmayan iki dünya arasında gelip gidiyordu. Sonra değil sadece dünyası, bir müddet bütün organları görevlerini unutmuş kadar bir dinginliğe düştü.
Kalbi adeta çarpması gerektiğini, ciğerleri nefes alıp vermesi gerektiğini, kanı damarlarını dolanması gerektiğini unutmuşlardı. Yatak üzerine dikmiş olduğu buz kadar soğuk ve keskin bakışları yansıması olmayan karanlık bir aynaya bakar gibiydi. Sonra niye ve hangi sese uyarak derin, ana rahminden ilk çıktığı günkü kadar çok derin bir nefes alıp yerinden kalktı."
"Serlerin Kaybı"nı ilk okuduğumda, edebiyat dünyasının güçlü ve kendinden söz ettirecek yeni bir kalem kazandığını düşündüm. Adeta soluk almadan yazılmış gibi hissedilen, her bölümü bağımsız ve keskin virajlara sahip bu eseri okurken siz de nefesinizi tutup eserin son sayfasına kadar ürpereceksiniz.
Bir seri katil olduğu anlaşılan fail, kurbanlarını öldürmeden önce neden bir koyun gibi bağlıyor? Çocuk denecek yaştaki oğlanlar Mayalardaki gibi Tanrılara kurban mı ediliyor yoksa günümüzün şartlarını kurban isteyen Tanrılar mı yaratıyor?
"Serlerin Kaybı", okunduktan sonra zevkle tekrar okunacak güçlü ve unutulmaz romanların arasında şimdiden yerini alıyor.
- Ertuğrul Erdoğan/Yazar |