Kitap Tanıtımı |
''Karakum çölünün sert rüzgarları her kum tanesini bir kırbaç gibi yüzüne vuruyordu kervandaki yolcuların. Her biri deri kayışlarla birbirine bağlı otuz üç hecin devesinin çektiği kervan fırtına kopmadan limana varmaya çalışan bir gemi misali yol alırken o günden bugüne kulağımda bir tek rüzgarın sesi var. Dost mu düşman mı belli olmayan ürperten bir ses... Dünya var olduğundan beri değişmeyen bir ses...''
''Haksızlığın üzerinden bin yıl bile geçse adalet yerini bulacak, adaleti Tanrı sağlayacak.''
Atalarınızdan kalan mirasın sadece maddi değerlerle ölçülebilecek şeyler olduğunu mu sanıyorsunuz? Saçınızın şeklinden gözünüzün rengine, müzmin hastalıklarınızdan karakterinize kadar onların mirasını devralıyorsunuz. Hatta onların kavgalarını, hesaplaşmalarını, unutamadıkları acılarını genler yoluyla siz taşıyorsunuz.
Günümüzden sekiz yüzyıl önce bir ihanetle Semerkant'tan Batıya doğru kaçış, kuşaklar sonra tersine bir göçe dönüyor. Buhranlı günlerde gerçeklerden kaçmak için çıkılan bir yolculuk, asıl gerçeğin kaçtığın değil varmak için koştuğun şey olduğunu öğretiyor. Kapıların kapıları açmasıyla Batum'dan Odessa'ya, Hiva'dan Buhara'ya uzanan yolculukta İlahi adalet kuşaklar sonra ihanet edilen yerde tecelli ediyor. |