SATI GELİN'İN TÜRKÜSÜ
ISBN 3002074100089
Yayınevi Akgün Yayıncılık
Yazarlar Mustafa Akgün (author)
Kitap Tanıtımı Alevî Sünnî meselesini ele alan bir roman Alevî kız Satı ile Sünnî genç Bekir evlenmişlerdir. Bu evliliğe iki tarafın ailesinden karşı çıkanlar olmuştur. Cahil Alevîlerle cahil Sünnîlerin birbirlerine demagojik düşmanlıklarının yersizliği ve Ehl-i Beyt sevgisiyle bağdaşmadığı vurgulanmaktadır. Kitaptan alıntı yazımız devamındadır. Aradan aylar geçmişti. Kış geride kalmış bahar gelmişti. Ankarada tam bir bahar havası kendini gösteriyordu. Bir sabah her zamanki gibi Bekir okula gitti. Ben de evde gerekli işleri yapıyordum. Kapı çalındı. Beklediğim kimse olmadığı için şaşırdım. Tereddüt içinde kapıya gittim. Gözetleme deliğinden baktım. Babamla kayınpederimi gördüm, çok şaşırdım. Acaba mühim bir şey mi olmuştu? Hemen kapıyı açtım. Sevinç ve heyecanla babama sarıldım. Hoş geldin babacığım. Canım benim. Hoş bulduk kızım. Kayın pederimin elini de öptüm: Hoş geldiniz babacığım. Hoş bulduk kızım. İçeri girin. Hep beraber içeri girdik. Beraberlerinde getirdikleri eşyaları da içeri aldılar. Eşyalar içinde iki tane büyük balya çok dikkat çekiyordu. İçimde bir merak ve heyecan vardı. Babamla kayınpederimin yan yana gelmesi mutlaka mühim bir şeyin habercisi idi. Hem de iyi şeylerin habercisi olmalıydı. Ayrıca büyük balya halindeki eşyalar da merakımı arttırıyordu. Bu ne hal baba? Hayırdır. dedim. Hayır kızım hayır. dedi babam. Kayın pederim gene bir espri patlattı: Bizim şerle işimiz yok kızım. Çok neşeli ve sevinçli oluşları olumsuz bir şey olmadığının işareti idi. Bundan emin oldum. Ancak olanları henüz anlayamamıştım. Bir sürpriz olduğu kesindi. Aç mısınız? Size hemen bir şeyler hazırlayayım. Şimdilik kahve yap. dedi kayın pederim. Babam da: Önce kahveyle yorgunluk atalım. diye ilâve etti. Mutfağa girip kahve yapmaya hazırlanıyordum ki kapı tekrar çaldı. Elimdekileri bırakıp kapıyı açmaya gittim. Yine gözetleme deliğinden baktım. Bu sefer beni daha çok şaşırtan bir manzarayla karşılaştım. Kapıdakiler annem, kayın validem ve Fadime idi. Sevinç çığlığı atarak kapıyı açtım. Anne! Anneciğim Annemle birbirimize sarıldık, birbirimizi yüzlerimizden, saçlarımızdan öptük. Kayın validem, Haydar ve Fadime ile de sarılıp öpüştük. İçeri girin. İyiden iyiye bir mizansenle karşı karşıya olduğumu anlamıştım. Sevincimden uçacak gibiydim. Çığlık atarcasına, Artık neler olduğunu bana anlatın. dedim. Baskın basanındır diye baskına geldik. dedi kayın pederim. Hadi kızım karnımız aç. dedi kayın validem. Misafir aç bekletilmez. Babamlar kahve istemişlerdi. Yok yok. Onlar usulden kahve istemişlerdir. Bizim gelmemiz için vakit kazanmayı düşünmüşlerdir. Yoksa onlar da bizim kadar açlar. Annelerim, Fadime ve ben mutfağa girdik. Yemek için bir şeyler yapmaya başladık. Anneme, Keşke Haydarı da getirseydiniz. dedim. Annem, gayet sakin bir eda ile, Bakarsın o da gelir. dedi. Bu herhalde yeni bir sürprizin işareti olmalıydı. Kayın valideme de: Keşke Meryemi de getirseydiniz. dedim. Yüzünde muzipçe bir gülümseme vardı. Dileğini sıkı tut. Belki ona da kavuşursun. Artık sürprizlere alışmıştım. Bir yandan mutfakta iş yapıyor diğer yandan annem ve kayın validemin sözlerinin ne mânâya gelebileceğini düşünüyordum ki kapı tekrar çaldı. Artık öncekiler kadar meraklı değildim. Sakin bir tavırla gidip kapıyı açtım. Karşımda Meryem ve Haydarı gördüm. Çok şaşırmıştım. El ele tutuşmuşlardı ve ellerinde de birkaç paket bulunuyordu. Haydarla da Meryemle kucaklaştım. Haydar kardeşim. Ablacığım. Meryem bu ne güzel karşılaşma. Yengeciğim. Onları hemen içeri aldım. Haydarın elindeki küçük pakete bu nedir? gibilerden gözümü dikmiştim. Meryemin de Haydarın da yüzlerine merakla bakıyordum. Merakımı Meryem giderdi: Büyüklerimiz bizi nişanlandırmaya karar verdiler. Şimdi meseleyi çok iyi anlamıştım. Kayın pederim yine muzipçe bir soru sordu: Gelenler kimmiş kızım? Kayın pederimin sorusuna ona muzip muzip bakarak cevap cevab verdim. Bir muziplik de kayın validemden geldi: Kızım yeni gelenler mi oldu yoksa? Ev zaten kalabalıktı. Onun bu sözlerine herkes güldü. Şu anda evimde dünyada beni en çok sevindirecek tablo ortaya çıkmıştı. Annelerim, babalarım, kardeşim, bir kuş kadar masum sevimli Meryem, çok sevdiğim kuzenim Fadime benim evimde bir araya gelmişlerdi. Haydarla Meryemin nişanlandırılması haberi ise beni sevince boğmuştu. Kayın validem mutfaktan seslendi: Satı ve Meryem mutfağa gelin de yardım edin. Gene birbirinizi buldunuz ya. Meryemle ben kol kola girip mutfağa yürüdük. Haydar babamların yanındaki koltuklardan birine oturdu. Bu sefer benim muzipliğim tuttu. Annemin ve kayın validemin yüzlerine bakarak: Daha başka gelecek var mı? diye sordum. İkisi birlikte gülerek cevap verdiler: Yok, yok. Gelen geldi, tamam olduk. Hepimiz sevinç içindeydik. Ama ben merak içindeydim. Olanları merak ediyorsun değil mi? diye muzip bir eda ile sordu kayın validem. Eh artık anlatsanız da ben de meraktan kurtulsam. dedim. Bak kızım, sevgili gelinim. Biz Bekirin ailesi olarak Alevî olduğun için sana karşı kaba davrandık. Hani biz Sünnîyiz ya, o bakımdan. Daha ziyade de ben kaba davrandım. Senin ailen de Sünnî birisiyle evlendiğin için sana kötü davrandı. Fakat biz de onlar da büyük bir cahillik içinde olduğumuzu, bir cahillik eseri olarak böyle davrandığımızı anladık. Meselenin Alevîlik-Sünnîlik meselesi değil, Müslümanlık meselesi, insanlık meselesi olduğunu idrak ettik. Bu işte en fazla da sen mağdur oldun. Hatâmızı telâfi için seni ziyaret etmeye karar verdik. Gönlünü almak istiyorduk. Annenlerle anlaşıp böyle bir plan uyguladık. Bu plânı da kayın pederin Ali yaptı. Bu ziyareti de, Haydar ve Meryemin nişanlanmasını da o plânladı. Sevinçten ne diyeceğimi bilemiyordum. Onlara gözümden süzülen yaş damlalarıyla mukabele ettim. Annemler de sevinç ve mutluluk içinde idiler. Dolaptan tabakları almak için salona geçmiştim. Kayın pederim yine espri yaptı: Bu kadar misafiri nasıl yatırırım diye telaşa düşme ha. Şu gördüğün balyalar yatak ve battaniye dolu. Babanlar Tunceliden yün yataklar getirdiler. Biz de Manisadan battaniye getirdik. Zaten havalar da soğuk değil. Öyle bir duygu yükü altındaydım ki konuşamıyordum.