Kitap Tanıtımı |
Ailesi Çarlık Rusya´sının askerlerince katledilmiş olan Maze, küçük oğlu Guşan, yüzlerce Adigeli bir gemiye doldurularak Anadolu´ya sürgün edilir. Uzun ve çileli yolculuktan sonra yağmurlu, soğuk bir günde, dilini bile bilmediği, kendisine yabancı Bandırma kasabasına iner. Burada yaşadıklarını sandığı akrabaları Suriye´ye göçmüşlerdir. Öz topraklarından koparılmış bu kimsesiz, dul, genç ve güzel kadının çaresizliğini gemide bulunan orta yaşlı, şık görünümlü Bahri Efendi görür. Maze´yi çiftliğinde çalıştırmak ve barındırmak üzere götürür, oğluna da sahip çıkar. Bahri Efendinin yatalak eşi bir süre sonra ölür. Aradan uzun zaman geçer. Maze Hanımla evlenip İzmir´e yerleşirler. Çocukları dünyaya gelir. Mutluluk içinde yaşam sürerler. Guşan´dan olan torunu Alptekin, mülkiyeyi bitirdikten sonra Teşkilat-ı Mahsusa´da çalışır. Sarıkamış Harekâtı sırasında Saidi Nursi´yle birlikte Çarlık Rusya´sının askerlerine esir düşer. Tutsaklık yılları Hazar Denizi´ndeki Nargin Adası´nda ağır koşullar altında geçer. Bir gün kaçmak isterken yakalanır. Yine günlerce işkence görür. Sibirya´ya, ardından İrkutsk´a, oradan da Vladivostok kentine sürülür. Bolşevikler iktidara geldiklerinde anlaşma gereği Türk tutsakları Japon kaptan Çomora´ya teslim ederler. Kaptan, Heymeymoro gemisiyle 1030 Türk tutsağını İstanbul´a getirmek üzere yola çıkar. Yaklaşık 45 gün süren yolculuk Ege Denizi´nin Cunda Adası açıklarında bu kez de Anadolu´yu işgal etmiş Yunanlıların gemiye el koymasıyla yeni bir boyut kazanır. Türkler bir kez daha tutsaktır. Çomora´nın ustalıklı girişimiyle Yunan subay giysisi edinen Alptekin gizlice Anadolu toprağına geçer. Kurtuluş Savaşı´nın son günleri, İzmir yangını, Buyan´la Ermeni kız Talya´nın göz yaşartan aşkları...
Yaşanan gerçek kesitler Selçuk Kızıldağ´ın kaleminden Nangin´de bir anlatı efsanesine dönüşüyor. Film sahneleri gibi insanın gözü önüne gelen Osmanlı´nın tarihsel yıkılış süreci, binlerce Türk askerinin de ağır işkenceler altında ölümüyle sonuçlanmıştır. Tarihten silinmekte olan Osmanlı İmparatorluğu doğal olarak tutsaklarına da sahip çıkamamıştır. 1912´den 1920´ye dek cepheye giden her 13 kişiden ancak birisi sağ dönebilmiştir. Bugün üstünde yaşanan toprakların varlığı, o gün yurdu için bütün varını yoğunu, malını, canını ortaya koyan insanlarımızın tarihsel özverisine borçludur. Dünya bir şiddet sahnesi olmayı sürdürdükçe insanlar daha çok acı çekecektir. Günün, geleceğin kuşakları, yurdu için varlık yokluk kavgasına girişmiş atalarını unutmamak sorumluluğundan asla kaçınamazlar. |