Kitap Tanıtımı |
Romanlarında genellikle toplumsal meselelere, kitlesel
hareketlere dikkat çeken Sevinç Çokum, hikâyelerinde
daha çok insan hayatının gözden kaçan inceliklerine
işaret ediyor. Rozalya Ana'da ise kadın olmaya, "acı
coğrafyalarının kadınlarına"yoğunlaşıyor. Göç veren
topraklarda kalan taraf olmanın ağır yükünü Rozalya
Ana'nın şahsında anlatıyor.
Rozalya için zaman neydi ki... Yetişeceği bir şey değildi artık
zaman... Gençliği ötede kalmıştı. Bir trenden el ediyordu, arkadan sıkma başörtüsü, duru yüzü, çekme gözleri, hüzünle
bükülü dudaklarıyla... Tren sarsılarak pamuk tarlalarının
arasından geçiyordu... Ve sarı toprağın ötesinde bir yerde kara
bir nokta olarak kayboluyordu. Gençliği buydu ne zaman
hatırlasa...
Giderlerdi. Yün başlıkları, çamurlu kaba çizmeleri, kızarmış
yüzleriyle seçilen bu adamlar gittikleri gibi ortalığa terk
edilmiş şehirlerin ıssızlığı çökerdi... Rozalya Ana için değişen
bir şey yoktu. Kocası Mustafa buraya gelmeden önce
ölmüştü... Görememişti sarı evciğin şu yarım duvarlarım...
Acaba Rozalya görecek miydi bittiğini? |