Kitap Tanıtımı |
Birçok ödülün yanında En İyi Polisiye Yazar ödülüne de sahip olan Henning Mankell, Altın Kitaplar aracılığıyla okurla buluşmaya devam ediyor. Bu kez Riganın Köpekleri - The Dogs of Riga isimli romanı ile karşımıza çıkan yazarın romanında başkahraman yine Kurt Wallander.
İsveçli yazar Henning Mankell, Dedektif Kurt Wallander serisi ile popüler polisiye romanı yazarlarından biri olmayı başardı. Mankellin tüm eserleri her zaman En Çok Satanlar listelerinin başköşesini süslüyor. Kitapları 33 ülkede yayımlanan yazarın uluslararası bir ünü var. Birçok önemli edebiyat ödülünün sahibi olan Mankellin bazı eserleri de film ve televizyon dizilerine uyarlanmış durumda.
Henning Mankell 1948 yılında Kuzey İsveçte bir köyde doğdu. Daha sonra ülkenin güneyine taşındı ve 70li yıllarda oyun yazarı oldu. İlk romanı 1973 yılında yayımlanan yazar, Dedektif Kurt Wallander serisi ile tanınmaya başladı. Yazarın Wallander serisi pek çok dile çevrildi.
Oyunları İsveçte en çok sahnelenen oyun yazarlarından biri olan Mankellin, Afrikayı konu alan sosyal içerikli dört romanı var. Birkaç yıldan beri İsveç ve Mozambikde yaşayan yazar Maputoda Avenida Tiyatrosunu yönetiyor.
Mankellin İngilizceye çevrilmiş çocuklar için yazılmış iki olağanüstü kısa romanı da var. Secrest in the Fire ve Playing With Fire adlı romanların kahramanı Mozambikli Sofia adında gerçekten yaşamış bir genç kız.
Mankell ve Kurt Wallander
Henning Mankellin romanlarındaki kahramanlar mükemmel değildir. Mankell bu konuyu şöyle açıklıyor: "Bir kahramanın güvenilir olmasını ne sağlar? Onun değişken karakterlere sahip olması... Kurt Wallander insan olarak hem etkili, hem de değişkendir. Hiçbir romanda aynı kişi değildir. Bu nedenle o güvenilir bir kişiliktir. Ben de ona büyük ilgi duyuyorum. Gerçek insan mükemmel olmayan, açık, kendini geliştirmesini bilen ve kırılgan olan insandır. Bunun anlamı da yaşamak demektir. Benim için en önemli esin gücü, çok az bir yetenekle içinde yaşadığımız dünyayı değiştirebilmektir. Yaşadığımız dünya her gün biraz daha kötüye gidiyor. Her tarafta sömürü, yağma ve ahlaksızlık var. Ben bunlara karşı direniyorum. Keşke elimden gelse de dünyayı daha güzel bir hale getirebilsem."
Almanyada Dedektif Wallander serisi II. Dünya Savaşından sonra en çok satan kitaplardan biri oldu. Dedektif Wallander serisine duyulan büyük ilginin nedeni romanların tüyler ürpertici bir, iki cinayetle başlaması ya da kahramanımız Dedektif Wallanderin olayı çözüp katille yüz yüze gelmesi değildir. Bu kitapların çekiciliğinin nedeni; okurların, Wallanderın yaşamını paylaşmalarıdır: İsveçin güneyinde küçük bir bölgede minik bir kent olan Ystad, Wallanderın grift iş yaşantısı, meslektaşlarıyla ilişkisi ve de Wallanderın yansıttığı umutsuzluk...
Okuyucular Wallander ile ilk kez İsveçte 1991de yayınlanan Ölümün Karanlık Yüzü adlı kitapta tanıştılar. Kırk iki yaşındaki Kurt Wallander berbat bir haldeydi. Karısı onu terk etmiş ve dedektif üç ay içinde yedi kilo almıştı. Yorgun, uykusuz ve kendine zarar verecek kadar işkolikti. Sürekli hazır yiyeceklerle besleniyor ve bunun sonucunda rahatsızlanıyordu. Meslektaşları birkaç kez onu aşırı alkollü araba kullanırken yakalamışlar, ama hakkında kovuşturma açmamışlardı. Babasında bunaklık belirtileri başlamıştı ve iş yaşamındaki en iyi dostu kanserden ölmek üzereydi. Ayrıca tüyler ürperten bir cinayet soruşturmasını yürütürken, bir kundakçı tarafından çıkarılan yangında yanmasına ramak kalmıştı.
Riganın Köpekleri
Dedektif Kurt Wallander ve Ystad Polis Merkezindeki ekibi, 1991 kışında ilginç bir olayla karşılaşır: İsveç sahillerinin tenha bir köşesinde karaya vurmuş iki ceset bulurlar.
Olayın, Doğu Avrupalı suç çetelerinin bir iç hesaplaşması olduğu düşünülmektedir. Ancak Wallanderın Baltık Denizinin diğer kıyısındaki Letonyaya gitmesiyle olayın çok daha ürkütücü boyutlarda olduğu ortaya çıkar. Büyük bir ayaklanmanın sonunda ülke Sovyet Rusyanın egemenliğinden kurtulup bağımsızlığına kavuşmuştur. Wallander bir anda kendini soğuk ve yabancı ülkede sürekli polis gözetimi altında bulur. Üstü kapalı tehditler ve yalanlarla karşı karşıya kalınca demokrasinin hala bir hayal olduğu ülkede yaşamanın ne denli zor olduğunu anlar. |