Kitap Tanıtımı |
Nerede bir sokak görse bakmadan edemeyen İlhan Berk, bir taşbaskısı, bir çıkma, bir labirent, bir harita olan Pera'yı okuyor; Bizans'ın uykusuz tarihinde bir "Karşıyaka" olan Pera"yı: Caddeleri, Park Otel'i, gizemli pasajlarıyla, bir gayya kuyusu olan Tarlabaşı'sıyla, Asmalımescit'i, Tepebaşı'sı ve insanlarıyla; sokakları ve evleriyle Pera'yı okuyor. Ve Galata'dan sonra bir 'anıt' kitabı daha okuyucusuna emanet ediyor. İlhan Berk, ilk kez 1990'da yayımlanan Pera kitabını da, tıpkı Galata'da yaptığı gibi, bu üçüncü baskısı için tekrar gözden geçirdi.
Tadımlık
CADDELER İÇİNDE BİR CADDE
SIRASERVİLER ÜZERİNEDİR
İstanbul şehir rehberlerinde Sıraserviler de bütün caddeler gibi bir cadde. Bütün caddeler gibi de bir yerde başlayıp bir yerde bitiyor. Eski bir Peralı: Bağlar, mezarlıklar, serviler. (Osmanlı servileri severdi, ölüleri servilerle özdeşleştirmiştir.) Bir uzun yol yolcusu. Bir yalnız. Bir Yorgun. Cadde-i Kebir'in (Büyük Cad.) bir koşutu olarak doğmuştur. Bunun için, kendini Taksim'e vererek yaşar. Onun dışında bir yaşamı yoktur. Tarih de kancasını (Cumhuriyet adlı tarih) daha ötelere atmaz. Küçük sokaklar, çıkmazlar caddesidir. Dünyanın en güzel çıkmazlarını da o kapmıştır sanki: Baltacı, Mücadele, Lapacı, Maç çıkmazları bunlardan yalnız dördüdür. Bu böyledir ama Sıra-serviler sabahtan akşama kadar dur durak bilmediğinden bundan habersizdir. Düşe ayıracak vakti yoktur. (Bir cadde de düş görür, bu onun da hakkıdır.) Çalışmayı, yalnız onu bilir o. Ona dünyanın en çalışkan caddesi de diyebiliriz. Elbet en yoğunu da. Hem nasıl yoğun olmasın ki, bütün gün İstanbul'u bir yerden bir yere taşımıyor mudur? Bunun için de bu güzel çıkmaz sokak adlarını çok görmemeli ona. Böyle kendine gelebiliyordur. Her gün böyle deliler gibi çalıştığına göre, kullarından birinin haytalığına da neden göz yummasın ki? Dahası, belki de hoşlanıyordur da bundan. Neden olmasın? Yine belki bu yüzden Lapacı Çıkmazı'nı gözden uzak bir yere atmıştır. Böylece de karışanı görüşeni olmasın istemiştir. Hem bunu yalnız onun için değil, kimi küçük sokaklar, en başta da, Hocazade, Çukurçeşme, Tel, Anadolu (Pera'da Anadolu sözcüğünün ne işi var?) sokakları için de düşünmüştür. Belki de özel bir sevgidir bu.
Hem onları egzoz, yağ, kömür kokularından korumak için nice nice labirentler kurmamış mıdır? Kimilerinin de sokak levhalarını söküvermiştir. Bazıları için de inler kurmuştur. Yeryüzüyle, bu acımasız yeryüzüyle, bütün bütün ilişkileri kesilsin diye... Sonunda da bütün caddeler gibi o da başını alıp gitmiştir. Tek soluk alınacak yerin de Cihangir olduğunu bildiği için, orda adını sanını silip yoklara karışmıştır. Ama Lapacı Çıkmazı'na hepsinden ayrı bir yöntem uygulamasını da unutmamıştır: Adını bütün İstanbul şehir haritalarından çıkarmıştır. Böylece de bu yeryüzünde yokmuş gibi, onu yalnız kendisine saklamıştır. Ama bunu bir sokak kurdu olan benden gizleyememiştir elbet.
Lapacı Çıkmazı Sokağı
Lapacı Çıkmazı'na Turnacıbaşı'ndan kolayca çıkılır ama (çıkılır, çünkü bir Ağrı Dağı tırmanışıdır bu) o zaman da Sıraserviler'in o labirent ruhuna inemeyiz. Taksim'i solumuza alıp yürürsek, ilk Meşelik Sokağı'nın ağzına geliriz. Birden de (neden birden bu belli değil) Billur Sokak'la karşılaşırız (bu sokak, kulunuzun, bir zamanlar elinden çokça tuttuğu bir sokaktır). Billur Sokağı üç adım sonra Hocazade Sokağı'na tosladığında adını hemen değiştirip, Maç Sokağı adını alır ki bu da bize Pera inlerine ayak bastığımızı (Pera bir inler cumhuriyetidir) muştulayacaktır.
Maç Sokağı (işte o büyülü sokak adlarından biri daha) belki de futbol topunu düşünde bile görmemiştir. Dahası, maç sözcüğünü de bilmez. Hele hele maça gitmek diye bir şeyi de aklından hiç mi hiç geçirmemiştir. Geçirmemiştir, çünkü o kolunu bile yerinden oynatamayacak çıkmaz sokaklardandır. Lapacı Çıkmazı, hem Billur Sokağı'nın (o çileli ve asık yüzlü sokağın), hem Mücadele Çıkmazı'nın (dünyada bu sokağa bundan daha güzel bir ad konamaz, öylesine yıpranmış, öylesine dökülmüştür ki...) hem de Hocazade Sokağı'nın (ki elleri ayakları birbirine karışan sokaklardandır) ve de Çukurçeşme'nin (bu sokağı biliyorsunuz: Büyükparmakkapı Sokağı'nı elinde tutan ve bizi can havliyle İstiklal Caddesi'ne atan sokaktır) bütün ağırlığını yüklendiğinden biraz kör, biraz da kötürümdür. Sonra Lapacı Çıkmazı doğası gereği böyledir: Üç yakasını çeviren sokaklar, evler, insanlar, taşıtlar ona bunu uygun görmemiş midir? O da bunu kabul etmiştir. Lapacı Çıkmazı dediğimiz işte böyle bir kıyıya atılmış sokaklardandır. Sırtını da Balta Çıkmazı'na (ki baltaya benzer) dayamıştır. Hem Lapacı Çıkmazı'nın eti kemiği nedir ki? Eni bir, boyu üç karıştır. Böyle bir sokağın haytalığından, Lapacılığından ne çıkar. Ne yapsın yani? Dünyayı değiştirmek ona mı kaldı. Bırakalım, Lapacılığın tadını çıkarsın. |