Kitap Tanıtımı |
Notos'un titiz, özenli Klasik Kitaplar dizisinin dördüncü kitabı.
Cesaret dolu bir yaşam, çalışmakla geçen yıllar, umutsuzluk, bekleyiş, verimsiz arayış günleri ve sonun getirdiği yalnızlık korkusu; bütün bunlar olası aldatmacasını hemen yadsıdığı şu küçük cümlenin teminatından başka gerekçeye yer bırakmaz: Fakat bir gün elimize bir kalem alıp yazmaya başladığımızda ne olacağını kim bilebilir? Gerçeklik, belli bir şeyken, onu şuna buna çevirmemek ne kadar da zor.
Maurice Blanchot
Pazartesi ya da Salıda okuyacağınız, fildişi kulesinde yalnızlaşan bir yazarın değil, tam da yazarak insanlarla kucaklaşan bir yaşam müptelasının öyküleri. Artık kendine ait bir odaya kapanmış, kitap kapaklarının hapsettiği o sıkıcı Woolf portresi değil baktığımız. Edebiyatın en özgün imgelerinin mucidine ait bir âlem. İşte bu yüzden Woolfu görmek, o hülyalı ve soyut portreye bakıp iç geçirmek değil, onun ahenk ve karmaşa arasında gidip gelen oluş âlemini seyretmek. Woolfu okumak, kendine ait olanı dünyaya ait kılan, birbirine taşan evrenleri yaratan kadını okumak. O beylik portredeki hareketsiz, dingin, soyut Woolf klişesinin tam aksi; koşan, uçan, dağılan, nesnelere dönüşen, varoluş imkânlarını açan, zamanı varoluşun tecrübesinde veren yaratıcıyı okumak. |