Kitap Tanıtımı |
... Palyaço´nun kimlik, kişilik, imge, simge kategorilerinde ayrı ayrı güçlü yer tutuşunun gerekçesine yaklaşmanın sağlam bir yolu, onu soyağacındaki akraba figürlere bağlamaktan, böylece tarihsel çözümlemesine başvurmaktan geçiyor. Bizim kültürümüzdeki deli, delişmen delibozuktan curcunabaz, hokkabaz, soytarı; Batı dünyasındaki fol, arlekino, joker´e uzanan bir silsilede, zincirin her halkasının ayrı bir önemi ve anlamı vardır: Shakespeare´den Osmanlı şenliklerine uzanan geniş yelpaze bize bunu gösteriyor.
Gene de, palyaçonun, binbir nüansı bünyesinde barındıran toplam bir duruşu olduğunu kesinlemek güç değil: Herkesin bildiği, tanıdığı bir duygu paradoksu bu: Coşkunun içinde bekleyen gam, gülmenin yanıbaşındaki kanlı gözsuyu.
Semih Balcıoğlu´nun palyaçoları, işte bu güçlü geleneğin temsilcileri olarak karşımıza çıkıyor. Günümüzde yaşadıkları çevrelerinden belli. Birkaç bin yıldır burada oldukları bakışlarından. O bakışlara, tanıyan bilir, Balcıoğlu´nun gözünden aşinaydık: Gülmeye ve yanmaya hazır bir ışık merkezi. Tıpkı Picasso´da, Klee´de olduğu gibi yanardner bir dünyaya tutup götürüyor bizi usta: Orada yumuşak bir sille, her desen.
Semih Balcıoğlu´nun "kırmızı top"u, unutulmuş bir asal organ gibi, gelip durmadan bizi içinde yaşadığımız sirkte dürtükleyecek.
(Önsöz´den) |