Kitap Tanıtımı |
SET İÇİNDEKİ KİTAPLAR Erwin Rommel - Pier P. Battistelli Georgiy Jukov - Robert Forcyzk George S. Patton - Steven J. Zaloga Yamamoto Isoroku - Mark E. Stille Heinz Guderian - Pier P. Battistelli 6. Erich von Manstein -Robert Forcyzk ERWİN ROMMEL - PIER P. BATTISTELLI OSPREY Büyük Komutanlar Serisi Başlıyor. Tarihin en büyük komutanlarının yaşam öyküleri, muharebe tecrübeleri, uyguladıkları taktikler ve stratejiler… 1940’ta başlayan Fransa Muharebesi’nde birliklerini olağanüstü bir hızla komuta eden ve emrindeki 7’nci Panzer Tümeni’nin “Hayalet Tümen” olarak anılmasını sağlayan Erwin Rommel, 1941’den itibaren Afrika Kolordusu’nun başında sergilediği kurnazlık, gerçekleştirdiği aldatmacalar ve sürpriz saldırılar sebebiyle “Çöl Tilkisi” namıyla anılmaya başladı. Rommel, İkinci Dünya Savaşı’nın en meşhur komutanlarından biri olarak bilinse de muharebelerin tozunu ilk kez Birinci Dünya Savaşı’nda yutmuştu. Alman İmparatorluğu’nun genç bir subayı olarak savaş boyunca ülkesine büyük bir özveriyle hizmet etti. Öyle ki savaşta sergilediği cesaret sebebiyle genç yaşına rağmen Almanya’nın en üstün cesaret madalyası olan Pour le Mérite’le ödüllendirildi. Başarıları İkinci Dünya Savaşı’nın erken safhalarında Fransa’da hız kazanan, Kuzey Afrika’da elde ettiği zaferlerle kariyerinin doruğuna ulaşan ve savaşın sonlarında Müttefik çıkarmasına karşı Fransa savunmasını organize etmek gibi hayati bir görevin başına getirilen Rommel, Hitler’e karşı gerçekleştirilen suikast girişimiyle ilişkili olduğu gerekçesiyle savaş henüz sona ermeden intihar etmeye zorlandı. Bu kitap, İkinci Dünya Savaşı’na damgasını vuran Erwin Rommel’in askerî yaşamına, komutanlığına, güçlü ve zayıf yanlarına odaklanmakla kalmıyor düşmanlarının yüreğine korku salan bir şöhrete nasıl ulaştığının izini sürüyor. GEORGİY JUKOV - ROBERT FORCYZK Tarihin en büyük komutanlarının yaşam öyküleri, muharebe tecrübeleri, uyguladıkları taktikler ve stratejiler… Dünya tarihinin en büyük komutanlarını tüm yönleriyle inceleyen OSPREY Büyük Komutanlar Serisi, Georgiy Jukov ile devam ediyor… Jukov (1896-1974), II. Dünya Savaşı döneminde Kızıl Ordu içerisinde etkin ve dominant bir karakterdi. Stavka’da üst düzey Genelkurmay yetkilisi olarak hizmet veren Jukov, bir kritik sahadan/sektörden diğerine geçerek gerektiğinde danışman, koordinatör ve fiili cephe komutanı olarak aktif görevde bulundu. Jukov, Kızıl Ordu’yu, savaş sırasında Alman ordusu karşısında içine düştüğü hayati zafiyetten çıkararak, 1942-43’te inanılmaz bir geri dönüşe ve sonunda 1944- 45’te zafere götürmeden önce, 1941 sonbaharındaki umutsuz durumu kurtarmada da kritik bir rol oynadı. Jukov savaş sırasında, çoğunlukla Batı hattında Wehrmacht’a karşı cephe muharebelerindeki başarılarıyla tanınsa da, savaşın hemen başlarında 1939’da Uzak Doğu Cephesi’nde Japon ordusuna karşı kazandığı Halhin Göl Muharebesi’yle [Moğolistan’ın doğu ucunda] ilk olarak adını duyurdu. Ancak Jukov’un askeri ve idari yöntemleri acımasızdı ve Sovyet kayıplarının daha da artmasında da rolü vardı. Keza diğer komutanlar ve astlarına karşı sert tutumuyla, sorguya açık bir profil çizdi. Jukov, Çarlık döneminde I. Dünya Savaşı’na ve 1917 Devrimi sonrasındaki Rus İç Savaşı’na (1918-1921) da subay olarak iştirak etmişti. Mareşal Jukov’un, Sovyetlerin kudretli lideri Josef Stalin’le ilişkileriyse genel anlamda sorunlu bir seyir izledi. Buna rağmen Büyük Savaş’ın hemen arifesinde, 1937’de Stalin’in Kızıl Ordu içerisinde giriştiği ve çok sayıda büyük komutanın tutuklanıp tasfiye edildiği büyük kıyımdan kurtulabilmeyi başardı. Berlin’e ilk giren Sovyet ordularının komutanı da Jukov’du, 8 Mayıs 1945’te Berlin’de Almanların teslim olma anlaşmasını Sovyetler Birliği adına imzalayan asker de. Ancak bu görkem uzun ömürlü olmayacaktı. II. Dünya Savaşı’nın en tanınmış Sovyet askeri olarak, Jukov’un savaş sonrası gözden düşmesi de aynı ölçüde süratli oldu. Savaş sırasında kazandığı popülarite nedeniyle Stalin’in hışmına uğradı ve pasif kıta görevine verildi. Stalin’in ölümünün ardından, kısa bir dönem Komünist Parti Merkez Komitesi Üyeliği ve Savunma Bakanlığı görevine atansa da, yeniden gözden düştü ve kendi köşesine çekilerek anılarını kaleme aldı. Sovyetler Birliği’nin çöküşüne kadar da itibarı iade edilmedi. Günümüzde Moskova’daki Devlet Tarih Müzesi’nin önünde, Kızıl Meydan’ın hemen girişinde yer alan Mareşal Jukov heykeli; Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra, 1995’te 9 Mayıs’taki zaferin yıldönümü kutlamalarından bir gün önce kaidesine konularak, büyük komutan onurlandırıldı. Resim, çizim, fotoğraf ve haritalarla zenginleştirilen elinizdeki Jukov biyografisi, hem II. Dünya Savaşı’nın Sovyet perspektifinden bir anlatısını sunuyor hem de Mareşal’in askeri becerileriyle beşerî zaaflarını beraberce ortaya koyuyor. Türkçedeki çok az sayıdaki Jukov biyografisinden biri olan bu eser, okuyucuya etkileyici bir komutan ve cephe savaşları anlatısı vaat ediyor; aynı zamanda Alman-Sovyet askeri ihtilafının da özet bir kaydını sunuyor. GEORGE S. PATTON - STEVEN J. ZALOGA Tarihin en büyük komutanlarının yaşam öyküleri, muharebe tecrübeleri, uyguladıkları taktikler ve stratejiler… Dünya tarihinin en büyük komutanlarını tüm yönleriyle inceleyen OSPREY Büyük Komutanlar Serisi, George S. Patton ile devam ediyor… II. Dünya Savaşı’ndaki Amerikalı muharip komutanlar içinde en efsanevi isim, şüphesiz George S. Patton Jr.’dır. Kariyerine süvari sınıfında başlamış ve 1916’da Pancho Villa’ya karşı Meksika’da yürütülen tenkil harekâtında küçük fakat ünlü bir rol oynamıştı. I. Dünya Savaşı esnasında ABD ordusunun ilk tank taburlarını yetiştirip cephede bunlara komuta etti. Patton’ın dramatik ve pervasız karakteri Amerikan komuta kademelerinde baskın olan durağan ve bürokratik tarzla taban tabana zıttı ki bu farkıyla daha 1941’deki Pearl Harbour baskınından önce dahi kamuoyunun dikkatini çekmişti. Kasım 1942’de Fransız Kuzey Afrikası’na yapılan Meşale Harekâtı çıkarmalarında Batı Görev Gücü’nü yönetti; ancak en önemli görevini diplomat şapkasını takıp Vichy Fransız ordusunu Müttefikler safına geçmesi için ikna ederek yerine getirmiştir. 1943’teki Tunus Harekâtı’nda, Mart ayındaki El Guéttar Muharebesi’nde, Amerikalılara Wehrmacht’a karşı ilk taktik galibiyetlerini kazandırarak ABD ordusunun Şubat’ta Kasserine Geçidi’nde uğradığı bozgunun utancını sildi. Temmuz 1943’teki Sicilya Harekâtı’nda ise, başında olduğu Yedinci Ordu’nun İngiliz planlamacıların marifetiyle geri plana itilmesine mukabil, kararlı bir saldırganlıkla davranıp Amerikan birliklerini Palermo’ya sokmuş ve bu şekilde, Montgomery’nin ilerleyişi saplanıp kalmasına rağmen Müttefiklerin Messina’yı alıp seferi zaferle sonlandırmasını sağlayan şartları hazırlamıştı. Patton en büyük katkılarını 1944-45’teki Batı Avrupa Cephesi Harekâtı’nda sunabilmiştir. Üçüncü Ordu, diğer Müttefik ordularının her birinden daha çok ilerleme kaydetmiş, daha çok düşmanı esir almış ve daha fazla toprak kurtarmıştır. Resimler, görseller ve haritalarla desteklenen bu çalışma, Amerikan ordusunun en büyük mekanize savaş üstadı olduğu umumca kabul edilmiş bulunan Patton’ın üç ayrı savaşı kapsayan renkli hayatı ile liderliğini II. Dünya Savaşı’na odaklanarak mercek altına alıyor. Ne var ki, olağanüstü yeteneklerine rağmen Patton, geleneksel ve sert disiplin için ısrarından olduğu kadar basının gitgide artan gücüne boyun eğmeyişinden de ötürü sıradan askerler tarafından hiç sevilmemiş ve yerden yere vurulmuştu. Onun büyük yetenekler ile çok tartışmalı huyları birleştiren bu kişiliği, kendisini Amerikan askeri tarihindeki ilginç karakterlerden biri kılmaktadır. YAMAMOTO ISOROKU - MARK E. STILLE Tarihin en büyük komutanlarının yaşam öyküleri, muharebe tecrübeleri, uyguladıkları taktikler ve stratejiler… Dünya tarihinin en büyük komutanlarını tüm yönleriyle inceleyen OSPREY Büyük Komutanlar Serisi, Yamamoto Isoroku ile devam ediyor… II. Dünya Savaşı’ndaki Japon komutanlar içinde kilit isim, şüphesiz Amiral Yamamoto Isoroku idi. Japon donanmasındaki kariyerine 20. yüzyılın ilk yıllarında başlayan Amiral, Rus-Japon Savaşı’nda görev almış ve 1904 tarihli Tsushima Muharebesi sırasında ağır yaralanmıştı. Yamamoto Harvard Üniversitesi’nde İngilizce eğitim aldı ve savaş arasındaki dönemde deniz ataşesi olarak hizmet verdi. Bu tecrübesi onu Amerikan ruhuna benzersiz surette vâkıf kılmıştır. 1941’de Pearl Harbor’a yaptığı önleyici taarruzla Amerikan Pasifik Filosu’na hasar verip Pasifik Savaşı’nı başlattı ama bunun ardından Müşterek Filo’ya liderlik tarzının sorgulanması şarttır. Yamamoto’nun komuta ettiği son harekât olan Guadalcanal savaşı, onun ne kadar mükemmel bir lider olduğuna dair efsaneleri tamamen çürütmüştür. Elindeki kuvvetler Amerikalı rakiplerinden sayıca önemli ölçüde üstün olsa da Yamamoto bu avantajı hiçbir zaman kullanamadı. Bunun neticesinde Japon donanması mahvedici bir yenilgi aldığı gibi Yamamoto da öldürüldü. Resimler, fotoğraflar ve haritalarla desteklenen bu çalışma, İkinci Dünya Savaşı’nda Japon donanmasının en ünlü amirali olan Yamamoto Isoroku’nun hayatı ile liderliğini Pasifik Savaşı’nın Pearl Harbor baskınıyla başlayan ilk yıllarından ölümüne dek geçen dönem odağında mercek altına alıyor. Birçok yeteneğine karşın Yamamoto’nun Amerikan milli karakteri üzerine yaptığı yanlış değerlendirmeler, Midway yenilgisine yol açan karmaşık ve kifayetsiz planları ve savaş boyunca Japon donanmasının kusurlu sistemini aşamaması onun liderliğini sorgulanır kılmaktadır. Yamamoto’nun fikirleriyle çoğu zaman taban tabana zıt olan eylemleri de kendisini Japon askeri tarihindeki en ilginç şahsiyetlerden biri kılıyor. Bütün bunlara rağmen Yamamoto Isoroku, II. Dünya Savaşı’nın en meşhur Japon komutanıdır ve ismi daima Pearl Harbor baskınıyla anılacaktır. HEINZ GUDERIAN - PIER P. BATTISTELLI Tarihin en büyük komutanlarının yaşam öyküleri, muharebe tecrübeleri, uyguladıkları taktikler ve stratejiler… Dünya tarihinin en büyük komutanlarını tüm yönleriyle inceleyen OSPREY Büyük Komutanlar Serisi, Heinz Guderian ile devam ediyor… Genç Heinz, 13 yaşında subay olmaya karar verdiğinde İkinci Dünya Savaşı’nın en şöhretli tank komutanlarından biri olacağını tahmin edemezdi elbette. Asker bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen Heinz Guderian’ın orduya katılması sürpriz olmadı. Birinci Dünya Savaşı sürecinde muhabere ve telsiz iletişimi konusunda kendini yetiştiren ve dört başı mamur bir karargâh subayı olma azmiyle didinen Guderian, iki savaş arası dönemde zırhlı birlik savaşının gelişimi üzerine derinlemesine çalıştı. İkinci Dünya Savaşı’nın başında ise önce Polonya’da, ardından da Fransa’da kıtaları başarıyla sevk ve idare etti. Guderian savaşın bu döneminde sergilediği performansla yalnızca becerikli bir kurmay subay değil aynı zamanda yırtıcı bir arazi komutanı olduğunu da kanıtladı. Bunun üzerine emrindeki birlikler gelmiş geçmiş en büyük işgal girişimi olan Barbarossa Harekâtı’ndan önce Panzergruppe seviyesine yükseltildi. Harekâtın başlamasıyla birlikte Guderian’ın zincirlerini salıverdiği Alman tankları âdeta aç kurtlar gibi Rusya’nın engin topraklarına atıldı ancak 1941’in sonlarına doğru savaşın başından beri sürdürülen taarruz ivmesi yavaşlama emareleri gösteriyordu. Guderian’ın askerlerini yitirmek istemediği için Hitler’in emirlerini dinlemeyip geri çekilmesi ve bu yüzden Hitler tarafından görevden alınması da bu döneme denk gelir. Ancak Guderian için belki de henüz her şey yeni başlıyordu. İşlerin zora girdiği Mart 1943’te Zırhlı Birlikler Genel Müfettişi olarak görevlendirilen kurt generalden çok hayati bir talepte bulunuldu: Çorak Rus topraklarında hırpalanıp bitap düşen Alman panzerlerini eski görkemine kavuşturmak. Bu hedef uğuruna çok büyük yetkilerle donatılan Guderian derhal kolları sıvayıp işe koyuldu fakat geçen dört yılda pek az şey eskisi gibi kalmıştı. Temmuz 1944’te Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı’na da atanan Guderian o dönemde Almanya’nın en güçlü kişilerinden biri haline geldi ancak görkemli “Panzer Generali”nin bile Almanya’yı bekleyen karanlık akıbeti engellemek için yapabileceği çok az şey vardı. Bu çalışma Guderian’ın askerî yaşamına derinlemesine nüfuz etmekle birlikte onun gençliğine, başarılarının ardında yatan kişisel özelliklere, Erwin Rommel gibi “yıldız” komutanlardan ayrıştığı noktalara, Hitler ve Nasyonal Sosyalizm ile ilişkisine ve “Panzer birliklerinin babası” olduğu yönündeki efsanenin perde arkasına odaklanıyor. Guderian gerçekten de Alman zırhlı birliklerini inşa eden yegâne isim miydi? Bir Naziperver mi yoksa dönemin şartlarını kendi çıkarına göre kullanan bir fırsatçı mıydı? Savaşın ardından yayımlanıp yüksek satış rakamlarına ulaşan hatıralarında neleri itiraf edip neleri anlatmayı “gerekli görmedi?” Resimler, görseller ve detaylı haritalarla desteklenen bu çalışma okura belgesel havasında bir yolculuk sunuyor. ERICH VON MANSTEIN - ROBERT FORCYZK Tarihin en büyük komutanlarının yaşam öyküleri, muharebe tecrübeleri, uyguladıkları taktikler ve stratejiler… Dünya tarihinin en büyük komutanlarını tüm yönleriyle inceleyen OSPREY Büyük Komutanlar Serisi, Erich von Manstein ile devam ediyor… İkinci Dünya Savaşı’nın en başarılı Alman komutanlarından biri, manevra savaşının (Bewegungskrieg) modern zamanlardaki en önemli uygulayıcılarından olan Erich von Manstein’dı. Öyle ki, İngiliz askeri tarihçi Basil Liddell Hart, “Alman generaller arasında en kabiliyetlisi muhtemelen Feldmareşal Erich von Manstein’dı. Kendisinin, mekanize silahlara dair kavrayışı, tank sınıfından olmayan generallerden hiçbirinin sahip olmadığı seviyedeydi ve bunu harikulade bir stratejik zekâyla birleştiriyordu,” yazarak Manstein’a övgüler yağdırmıştı. Korgeneral Eduard von Lewinski ve Helene von Sperling’in onuncu çocuğu olarak dünyaya gelen Erich, teyzesi Hedwig ve kocası Albay Georg von Manstein’a evlatlık verildi. Soyu Prusyalı subaylarla dolu olan Manstein’ın kendisi de askeri eğitim gördü ve Birinci Dünya Savaşı’nda Polonya, Sırbistan ve Fransa’da karargâh subayı olarak görev yaptı. Bu savaşta zeki ve hünerli bir subay olarak rüştünü ispat etmesi, Versay Antlaşması gereğince küçültülen Alman ordusunda göreve devam edecek 4.000 subaydan biri olmasını sağladı. İki savaş arasındaki dönemde bir müddet Harekât Daire Başkanlığı ve Genelkurmay İkinci Başkanlığı gibi görevler yürüten Manstein, Alman ordusunun hem teşkilat yapısı hem de doktrin temelinde yeniden organize edilmesinde önemli bir rol oynadı. Manstein, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Polonya’da Güney Ordu Grubu Komutanı Gerd von Rundstedt’in kurmay başkanlığını yaptı. Polonya’nın hızla mağlup edilmesinin ardından Fransa’yı istila hazırlıklarının sürdüğü dönemde, 1914’teki Schlieffen Planı’nı bir nebze değiştirerek yeniden uygulamak isteyen Alman genelkurmayınınkine alternatif bir harekât planı hazırladı. Taarruzun ağırlık merkezinin Belçika yerine zırhlı birlik harekâtına uygun olmadığı düşünülen Ardenler Ormanı’na alınmasını öngören Orak Darbesi isimli bu tasarının Hitler tarafından kabul edilmesiyle, Manstein Fransa’nın altı haftada mağlup edilmesinin belki de en büyük mimarı oldu. Barbarossa Harekâtı’nda Leningrad’a ilerleyen kolordulardan birine komuta eden Manstein, akabinde Kırım’daki On Birinci Ordu’nun başına getirildi. Müşterek birlik taktikleri ve kuvvet çarpanlarından azami ölçüde istifade ettiği başarılı bir planlama ile Akyar’ı (Sivastopol) zapt etmesinin ardından mareşalliğe terfi etti. Stalingrad’daki Altıncı Ordu’yu kurtarmaya yönelik, başarısızlıkla sonuçlanan Kış Fırtınası Harekâtı’nda Don Ordu Grubu’na komuta etti ve “ters vuruş” olarak nam salan karşı taarruzuyla Üçüncü Harkov Muharebesi’nde Kızıl Ordu’ya büyük bir darbe indirerek kariyerinin belki de en büyük başarısını kazandı. Tarihin en büyük tank muharebesi olan Kursk’un güney mıntıkasındaki Alman kuvvetlerine komuta eden Manstein’ın Hitler’le süregelen anlaşmazlıkları, mareşalin 1944 başında görevden alınmasıyla sonuçlandı. Robert Forczyk’in harita, fotoğraf ve resimlerle desteklenen bu çalışması, Manstein’ın muharebelerini, taktiklerini, kararlarını ve kişiliğini titizlikle irdeleyip akıcı bir dille okuyucuya sunuyor. (Tanıtım Bülteninden) ) |