Kitap Tanıtımı |
Hepimizin içinde ara sıra sebebini bilemediğimiz bir Bursanın daveti çınlar. Kalkıp Bursaya gitsem, onun diriltici çeşmesinden kana kana içsem ve yenilensem deriz sıkıntılı anlarımızda. Aslında hatırlanması bile başlı başına bir kurtuluş reçetesi olarak boy veren boşluğunu hissettiğimiz bir şehirdir o. Daha doğrusu, içimizdeki şehir hasretinin belli başlı parçalarının yeryüzüne hünerle nakşedilmiş bir suretidir Bursada aradığımız. Kendi yüzümüzdür. Kaybettiğimiz yüz..
Aslında Abdülaziz döneminden itibaren Osmanlılar da bu kayıp yüzü aramışlar ve onu Bursada bulmuşlardı. Bursa onlar için Osmanlı kudretinin sırrını muhafaza eden bir kara kutuydu; kuruluş devrinin saflığını, enerjisini, heyecan ve coşkusunu kubbe ve minarelerine içirmiş bir iç deniz gibiydi o.
Mustafa Armağan da Bursanın cazip davetine koşanlardan biri. Onun için Bursa, tüketilecek ve eskitilecek turistik bir gezi objesi olmaktan fersahlarca uzakta gülümseyen keşfedilmeyi bekleyen bir kıta. Bursayı Osmanlıların ilk başkenti olarak değil, Osmanlıyı kuran şehir olarak dünyamıza dikmeye çabalaması bu yüzden.
Osmanlının 3 kıtada çınlayan görkeminin sırları, Bursanın önüne diktiğimiz asırlık surların arkasında, bizi sabırla bekliyor diyor yazar ve ekliyor: Osmanlıya bir de Osmanlıyı kuran şehrin penceresinden bakın! |