Kitap Tanıtımı |
?Osmanlı Mimarı' D'Aronco sergisi, 1893-1909 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun kozmopolit başkenti İstanbul'da yaşamış ve birçok önemli yapıya imza atmış İtalyan mimar Raimondo D'Aronco'nun (Gemona 1857 - Sanremo 1932), bu kentte kaldığı süre içinde gerçekleştirdiği proje, çizim ve krokileri, yüz yıl sonra, yine bu kentte bir arada görme olanağını veren bir derleme. D'Aronco, günümüze ulaşan görkemli mimari anıtlarından da anlaşıldığı gibi, yüzyıllar boyunca farklı kültürlerin buluşma noktası olan bu ayrıcalıklı gözlem noktasından Avrupa'nın uluslararası Art Nouveau hareketine katılmış veİslam-Osmanlı sanatı üzerine düşünceleriyle bu harekete katkıda bulunmuştur. D'Aronco'nun katkısı, Viyana'da odaklanan mimari araştırmanın karakteristik özelliğini oluşturan bir tema içinde yer aldığı için daha da önemlidir: Bu tema, genius loci niteliğiyle halk sanatının yeniden keşfidir ve amacı, ulusal kimliği belirleyen anlatım biçimlerine, dillerin ve kültürlerin etkileşimi çerçevesinde yeni bir canlılık kazandırmaktır. Bu son derece zengin bağlamda D'Aronco'nun yapıtı, orta Avrupa'da sürmekte olan kültürel tartışmayla İslam sanatı arasında bir köprü niteliği taşır; mimar bu köprü işlevini yerine getirirken, Macaristan'da olduğu kadar Viyana'da da yandaşları olan Doğu-Batı etkileşimine yönelik bir ilginin izinden gider. D'Aronco'nun önerileri dekoratif yönlerle sınırlı değildir, organik bir bütün olarak mekânı içerir. Buna bağlı olarak, 1903-1906 yılları arasında Boğaziçi'nde çoğunlukla sarayla bağlantılı seçkin bir müşteriler grubu için yaptığı birçok yalı, ayrıca kent içinde yaptığı binalar (Yıldız yokuşu üstünde çeşme, türbe ve kütüphane, Arnavutköy'de Memduh Paşa yalısının kütüphane ve koleksiyon salonu, Kireçburnu'nda Cemil Bey evi, Galata'da mescit, Tarabya'da İtalyan Büyükelçiliği binası), bize Türk mimari kültürünü yenileme gibi tutkulu bir hedefi olan araştırmasının ana temalarından bazılarını açıklığa kavuşturma olanağını verir. D'Aronco, modernleşme konusunda Avrupa sanatıyla buluşmanın yolunu açarak, "Türklük" ruhunun yakalanabileceğini kanıtlar. Bu, nostaljik tutumlardan arınmış bir yaklaşımla yararlanılan geleneği ihmal etmeksizin, yeni yapım tekniklerinin ve yeni malzemelerin benimsenmesi anlamına gelir. |