Kitap Tanıtımı |
Türk Silahlı Kuvvetleri, 12 Eylül rejiminden beri siyasetin ana aktörü olarak yürütme görevini sürdürüyor. TSK, zaman zaman yasama ile birlikte, istediği an yargıyı da yönlendiriyor. Normal koşullarda (yürütme ve yasama gibi) seçilmişlerin olan görevleri, atanmışlar nasıl gerçekleştiriyorlar?
1982 Anayasası TSK'ye, beklediğinin de ötesinde müthiş bir kurumsal çerçeve yarattı ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'nin tam 30 yıl yürütmenin gizil patrona olmasını sağladı. Ergenekon Davası ile, ordu büyük bir yara alsa ve gerçek işlevi olan darbeci karakteri açığa çıksa da, siyasetin üzerindeki vesayeti ve anayasal imtiyazları hala sürüyor. Milli Güvenlik Kurulu ve onun sekreteryası hala var ve gizli anayasa Mili Güvenlik Siyaset Belgesi hala geçerli. Bunlar rejimin faşist karakterini kanıtlayan iki olgudur. Ordu bir kast olarak varlığını koruyor, denetlenemiyor ve yapısal olarak devletle bütünleşiyor. Bu durum, ülkenin demokrasiye geçişini engelliyor ve içinde yaşadığımız rejimin totaliter karakterini ortaya çıkarıyor. Ordunun, islamcılarla iktidar paylaşımına gitmesi onun güçsüzlüğünü değil, ayrıcalıklarını korumak için her yola başvuracağını gösteriyor. Ordu, "Demokles'in kılıcı" gibi Türkiyelilerin tepesinde sallanmaya devam ediyor. Türkiye'nin en büyük "Silahlı Partisi" kurulmaya çalışılan demokrasi için hala bir tehdit. |