Kitap Tanıtımı |
Yağmur yağmasaydı çıkıp gidecek; her günkü yalnızlığımla yazıya, şaraba ve geçmişin hatıralarına sığınacaktım. Derken sen girdin içeri. Benden daha yalnız, benden daha bahtsız, benden daha mutsuz hâller içindeydin. Kimseyi görmeden ve sanki görünmeden kimseye, kapının sol tarafındaki pencere kenarına öyle bir kederle çöktün ki seni bu hâle kimin soktuğunu düşündüm ve ben bunu düşünürken başını kaldırınca sen; her şeyi terk etmeye, yeryüzünün bütün tehlikelerine meydan okumaya, değer verdiği bütün ideallere ihanet etmeye, bütün suçları işlemeye ve hırsızlığa, yolsuzluğa, sahtekârlığa, ajanlığa, ihanet ve sadakate, cinayete, gammazlığa, puştluğa hazır bir erkek yüzüyle karşı karşıya olduğunu da fark ettin gözlerimde. Bütün sevdiklerimi hafızamdan sildiğimi, olmayan çocuklarımı ruhumda terk ettiğimi; dünyayı, hatıralarımı yakmaya ve yıkmaya hazır olduğumu görünce gözümde ne kadar güzelleştiğini de gördün aniden. Sonra tek bir kelime söylemeden edepsiz bakışlarınla beni, aşk ve cinayet ormanının derinliklerine sürükledin. İşte o anda sana sevdiğimi söylemek isterken öyle kederle baktın ki gözlerime, bir anda ikimiz; siyah beyaz bir fotoğrafa, unutulmaz bir film karesine, hicaz faslı peşrevine, Çanlar Kimin İçin Çalıyor'un finaline ve Yüzyıllık Yalnızlık'ın en güzel cümlesine dönüştük." |