Kitap Tanıtımı |
Uyandığım zaman Dünya görüş alanımın dışında kalmıştı. Lomboz deliklerinden sadece optik camın bulandırdığı ulaşılmaz yıldızlar görünüyordu. Buz gibi soğuk boşlukta küçücük noktalar hâlinde parlayan, belki de çoktan yok olmuş ama ışıkları hâlâ her yöne ilerleyen ve birbirlerinden milyarlarca kilometre uzak olan yıldızların arasında desteksiz duran muazzam büyüklükte bir ateş topu canlandı zihnimde. Haklarında herhangi bir rastlantı ümidi bırakmayacak şekilde önceden var olan mekanik kanunlara tabi korkunç ve anlaşılmaz varlıklarından başka hiçbir şey bilmediğimiz yıldızlar arasında devasa bir ateş küresi… Düşününce, biz insanlar birbirimizle buluşuyor, gülüşüyor, omuz omuza veriyor ve vedalaşıyoruz sanki ancak bizim de bazen bilincimizin korkuyla baktığı, yükseklik ve alçaklığın, dünün ve yarının bulunmadığı, birbirimize kavuşma ümidimizin kalmadığı ya da irademizi kullanarak kaderimizi değiştirme imkânımızın olmadığı özel bir boyutta hareketsiz asılı olduğumuzu anlıyorum. Diğerlerinin başına gelenleri bize ulaşan aldatıcı parıltıya göre yorumluyoruz ve yaşamımız boyunca kaynağı çoktan yok olmuş olsa da, bize göre var olan bir ışıltıya doğru yol alıyoruz. Ben de yaşam boyu işçi, köylü, asker ve yaratıcı aydın sınıfın üzerinde yükselen bir yolda ilerlediğimi düşünüyordum. Şimdi ise ışıltılı bir karanlığın içinde, görünmeyen kader ipleriyle bir yörüngeye asılı duran gök cismi olmuştum; bu aynı, bir demir yolunda dur durak bilmeden dönen trenin hapishane vagonunda oturmak gibi bir şeydi. (Tanıtım Bülteninden) ) |