Omayra
ISBN 9789753420419
Yayınevi Metis Yayıncılık
Yazarlar Murathan Mungan (author)
Kitap Tanıtımı 1986-93 tarihli şiirler yer alıyor Omayra´da. İlk üç kitabı Osmanlıya dair Hikâyat, Kum Saati ve Sahtiyan´ın sesini 90´lı yıllarda sürdüren bir niteliği var kitabın. 1993 tarihli "Hazar Kaplanı" kitabın bizce en güzel şiirlerinden biri: Hazar Kaplanı yazgı ol yazı düş kaplanı düş kaplanın düştüğü suya geçme karanlık duvar uykun haram başka birine sol elinde unuttuğun yazı sırtında sırtlandığın sınırlar bunca yıl uykusuz çeteciler gibi bekledim başını bunca yıl saklandığın dağları içimde taşıdım soyun tükendi ama ardında hâlâ avcıların var değişmedi hayat hakkındaki yırtıcı tasavvurun ormanını aydınlatan birkaç ışık yılı ve ütopyalarını gömdüğün parçası kayıp haritalar orman kapladı yazımı. orman seğiriyor tenimde sen ilerledikçe taşların düşünü gören taşıl katmanlar aralanırlar dünyanın başlangıcında yer alan madenler, bitkiler ve ilk gecelerinin düşünü gören kelimelerle yazgı ol yazı düş kaplanı düş kaplanın düştüğü suya korkma yoktur geçilmez karanlık yıkılmaz duvar gideceği yolları sırtında taşıyan sevdiğine kemer düşmanına kamçı hazar kaplanı düştüğümüz yolları bize yamayan yolculuk geçit vermiyor başka birine yolunu şaşıran sığınak dilin tuzağında göçebe yeni mekânlarda giydiğimiz çemberler bizi yineler bizi yineler bir yanımız vecdin kanı anonim sicil bir yanımız yüzyılın bombardımanı episteme episteme kullanılmış bütün yüzyıllar geriniyorken gövdemizde bir hazar kaplanı duruyor ayaklarımın ucunda uyuşmuş ağaçlar öğle üzeri buhur güneşin testisi yanı başımızda, ayın sateni, ışığın suyu ve başka şeyler Babil yıkılırken toprağa karışmış kimselerin bilmediği o eski kelimeler başkalarına giz gelen görünüşümüze eşlik eder kendimizden yepyeni bir burç yarattık, yalnız ikimizden takvimleri döndürüyoruz taş saatlerde bir biz biliyoruz ayın zamanını ölçülmeyen yüzyılların ölçüleriyle güneşe karşı yekpare bir akının içinde gidip geliyoruz tarihe başka bedenlerle hazar kaplanı seyrek hayvan benim hayvanım gidelim artık buradan bu çağa kalmayalım tarih toza dönüşür yılan tadında efsane yürür bizimle gövdenin tenha benleri uzak yıldızlar gibi kaderlerimizi belirler amber günleriydi safran gizleri tekin olmayan çağlardan ve coğrafyalardan geçiyorduk ölü kelimelerin aydınlanma anlarında görünüyorduk başkalarının gözlerine yalnızca bir an görünüyor sonra karışıyorduk Ahura Mazda´nın göndereceği ergimiş metal seline içine kapandığın, içine döndüğün söyleniyor yalınlığın, soylu titreşimin buharlaştırıyor gündüzü umutsuzluğa benzemiyor geri çekilişin soluduğun gök, kullandığın toprak, ayıkladığın zamanlar kendine çevrinen takımyıldızı her şey büyük bir kehaneti işliyor dolu bir yay gibi gerildiğin belli bütün yollara birden ineceksin gözlerin, seyrelirken rengi azalan zehir Babil´i dağıtan Kulenin kütüğüne kayıtlı akşamüzerleri gezindiğimiz yerler geçilir; buradan da bir yol vardır öteye eşyadan esrara giden yolu kaç yılda geçtik; geçilir gözlerin, bağlı ayin tekil dinler bağlar birbirimizi birbirimizin gözleriyle kum kanıyla karılır karanlığın sesi, çölde önümüze çıkan kurumuş bir post bizden öncekilerin giyindiği beden yüzleştirir bizi seçtiklerimizle vahiy, boşalan yayın gerilimi tehlikeli kelimeler o postun yollarını fal gibi sürdüğümüz kehanet ya düştüğümüz yol sırtımızdaki değilse tedirgin ruhlardır başkalarının zamanlarını değiştiren kendi bedenleriyle bir alaşım seninle düş kaplanı yazgı ol yazı tabletler kadar uzaklaş boşaltılmış anlamlarından yeniden bulunana kadar yepyeni kazılarda uzaklaş git buradan dilsizliktir asıl resimleri görünmez okunmaz eden her şeyin öldürene kadar görüntülendiği parçalanmış algı erteler bir öğle üzeri buharında yalnızca bir an için göründüğümüz o alaşımı gözlerden saklıyoruz birbirimizi büyük kentlerde ışıklı caddelerde yanımızdan geçip gidiyor azımızı verdiğimiz kimseler bizi gördüklerini söylüyorlar hatta tanıdıklarını onlarla aynı karanlığı kullanmıyoruz oysa çok az kelime ve birkaç gülümseyiş bırakıyoruz bu, onları yanıltmaya yetiyor kendi sırtlarımıza kendi sınırlarımıza dönüyoruz geçirgen gövdelerimizin çizgileri birbirine karışarak okunmaz ediyor hazar kaplanıyla benim durduğum yeri sonra bizi gördüklerini söylüyorlar hatta tanıdıklarını onlarla aynı zamanı kullanmıyoruz oysa birkaç kelime ve uçucu bir gülümseyiş dışında soyu tükenmiş kemerin, soylu kamçının gömüldüğü remizler nasıl okunur bir orman masalı büyük kentlerde nasıl çözülür beş giz, yedi simge hazar kaplanı seyrek hayvan benim hayvanım kapısı kilitlendi varoşların herkes tehlike içinde