Kitap Tanıtımı |
Zamanın ve mekanın sonsuzca çeşitlendiği ve bu gelgitler içinde yok olduğu, hayalle gerçeğin, yaşamla ölümün birbirinin içinde eridiği öyküler bunlar. Var mı yok mu bilemediğiniz, zamanın hangi boyutunda, hangi köyün, hangi kentin hangi sokağında olduklarını kestiremediğiniz kadınlar, erkekler, garsonlar, bekçiler, köpekler; zamanda gezen ve gezdikleri yerlerde boşluklar bırakan, şöyle ya da böyle hep var olan gezginler...
Hasan Ali Toptaş her kelimeyi ağırlığına, kokusuna, tadına göre seçerek yerleştirdiği öykülerinde, okuru kendi iç dünyasında, öncesi ve sonrasıyla zamanda ve dilin büyülü atmosferinde doyumsuz bir gezintiye çıkarıyor. Seçtiği kelimeler kat kat soyunuyor ve okuru, taşıdıkları çağrışımların gizli dünyasına çekiyorlar. "Kelime dediğimiz işaretler, herhangi bir yere varan yan yana yazılabilen ve yalnızca gözle görülebilen şeyler değildir. Bir büyüsü vardır onların, bir giyinikliği, bir çıplaklığı, bir derinliği, bir karanlığı, bir aydınlığı, bir belirsizliği vardır" diyor Toptaş ve kelimelerden, bazen "gökyüzü griliğinde", bazen "karanlık beyaz" renkler, şekiller, hacimler, duygular doğuruyor...
(Arka Kapak) |