Kitap Tanıtımı |
Zeyno'nun bir yüzü utancından buz kesip korkudan damla damla erirken öbür yüzü, gururdan kaskatı olmuş heykelden farksızdı.
Güneş, ufku, vadiyi, dağları ve gökyüzünü kızıla boyayan rengi ile onu umuda, yaşama sevincine ve direnmeye davet ediyordu.
O, çocuk yaşta âşık olabilen, aşkının arkasında durabilen ve aşkı için her cefayı göze alabilen cesur bir kızdı. Korkakça ölüme gidişini, dostun düşmanın bilmesini istemiyordu. Onun ve yakınlarının onurunu zedeleyecek bir davranışta bulunmak, aşkına yakışmıyordu.
Mağdur da oydu, mazlum da...
İhaneti doğuran bir kötülük, çocukluk aşklarını öldüren bir cinayet, mutluluklarına düşen bir çığlık ve bağıra bağıra gelen talihsiz bir depremin sebebi o değildi.
Bu topraklarda doğan her kadının kaderini, o da yaşıyordu.
Toplumun kalbine hançer gibi saplanan töreler, kanayan yaralardan nemalanıyor, akan kandan besleniyor ve gözyaşlarından güç devşiriyordu. Onun hakkındaki kararı, yüz yıllar önceden vermişti töreler.
O, ne söylerse söylesin boştu.
Mustafa, asla ona inanmayacaktı.
İnansa bile affetmeyecekti. Korkak kediler gibi kuyruğunu kısıp sine sine ölüme gitmeyecek, can kaygısını kadınlık onurunun önüne koymayacaktı.
Yaşar gibi ölüme gitmek, korkaklık ve zayıflıktı.
Kendine ve aşkına yakışanı yapacaktı o.
Aşkını yaşarken sergilediği dik duruşu, ölüme giderken de sergileyecek, masumiyetinin mükâfatını mahşerde alacaktı. |