Kitap Tanıtımı |
Mevcut durumda, yargı reformunun ne olduğunu bilimsel bir şekilde ortaya koyan, hele hele günümüz dünyasında gerçekleşen bazı olguların -küreselleşme, demokrasi konusunda yaşanan gelişmeler gibi- yargıya nasıl etkide bulunduğunu veya bulunacağını inceleyen ve söz konusu olguların niçin yargı reformunu zorunlu kıldığını inceleyen bilimsel bir çalışmaya Türk hukuk yazınında rastlanılamamıştır. Bu çalışmanın yapılmasındaki temel gaye budur. Daha açık bir deyişle, yargı reformunun ne olduğunu bilimsel olarak ortaya koymak ve son yıllarda dünyada gerçekleşen gelişmelerin niçin yargı reformu yapılmasını, daha doğrusu, yargı reformu sürecine girilmesi zorunluluğunu ortaya çıkardığını açıkça göstermek, kitabın oluşturulmasındaki temel erek olmuştur.
Aslında, başlangıçtaki niyetim, yalnızca yargı reformu üzerinde bilimsel bir eser yazmak yerine -adli reform- üzerine bir çalışma yapmaktı. Çünkü, yargı reformu sürecine başarılı bir şekilde girilebilmesi için polis-mahkeme-cezaevi şeklinde bir zincir veya halka oluşturan adli reform olgusuna bütüncül bir şekilde yaklaşılması gerekirdi. Bir başka deyişle, adli reformun bu halka veya zincirinden birisinin ihmal edilmesi durumunda yargı reformu sürecine başarılı bir şekilde girilebilmesi olanaksızdı. Bundan iki nedenden dolayı vazgeçtim. İlk neden, poliste reform sürecine nasıl girileceği konusunda Ankara Barosu Dergisinin Bahar 2008 tarihli sayısında yazmış olduğum -Türkiyede Çıkar Amaçlı Organize Suç ve Bu Suça Karşı Özellikle Güvenlik Bağlamında Alınması Gereken Önlemler- adlı bir makalemin bulunması, cezaevi reformu konusunda ise İzmir Barosunun düzenlediği Yargı Reformu 2000 Sempozyumunda sunmuş olduğum -Cezaların İnfazının Kriminolojik Bir çerçevede İncelenmesi- adlı tebliğimdir. Okuyucularımdan isteğim bu kitapla birlikte söz konusu makale ve tebliğimin ayrılmaz bir bütün oluşturduğunun farkına varmaları ve hepsini birlikte el altında bulundurmalarıdır.
İkinci neden ise, yargı reformu konusunda Türk hukuk yazınına bilimsel eser vermenin acil bir gereksinim olduğu kanısına varmış bulunmamdır. Çünkü, kanımca, ayrıksı kişiler dışında Türk hukuk toplumu, bırakınız yargı reformunu kavramsal olarak anlamayı, reform sürecine nasıl ve ne şekilde girileceğini bile bilmemektedir. Eğer bu gerçek bilinseydi geçmiş Adalet Bakanlarından birisi, Bakanlıktan ayrılırken yaptığı veda konuşmasında;iktidarları döneminde yapılan çalışmalar sonucu yargı reformunun başarıyla gerçekleştirildiği! görüşünü savunmazdı. Halbuki, bırakınız Türkiyede yargı reformunun başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi, yargı reformu sürecine bile girilememiştir. Çünkü, yargı reformu, durağan bir süreç olmayıp devingen bir süreçtir ve sürgit bir şekilde yenilenmesi gerekir. Dolayısıyla, yargı reformunun tam olarak gerçekleştirildiği şeklinde bir sav hiç bir zaman ileri sürülemez. Öte yandan, yargı reformu sürecine girilebilmesi için bir takım ölçütler -mihenk taşları- çerçevesinde, yargının ileride ulaşmak istediği hedefler manzumesi, kısacası, vizyonunun saptanması ve o vizyon çerçevesinde ampirik araştırmalar yapılarak yargıda sürgit bir şekilde yenilenmeye gidilmesi gerekir. Bunlar yapılmadan, yabancı ülkelerde yapılan düzenlemeleri tercüme edip yeni bir Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu çıkartmak hiç bir şekilde reform, hatta reform sürecine giriş olarak bile değerlendirilemez. Bu çerçevede, Türkiyede yargı reformu sürecine girilemediği açıktır.
Okuyucularımdan çok fazla şey istediğim için okuyucularım beni bağışlasınlar. Ancak, okuyucularımdan bir başka şey daha istiyorum. Ben bu çalışmada, Türkiyede yargı reformu sürecine girilmesi zorunluluğunu doğuran ulusal ve uluslararası koşulları teker teker sıralamaya çalıştım. Bu koşullardan birisi de, yargının, daha doğrusu yargıcın bağımsızlığının sağlanması gerekliliğidir. Ben, yargıç bağımsızlığı konusunu, Türkiye Barolar Birliğinin 2008 yılında düzenlemiş olduğu ve kazanmış olduğum Faruk Erem Ödülü Yarışmasında -Erkler Ayrılığı ve Yargıç Bağımsızlığı- adlı çalışmamda inceledim. Bu çalışmam ise Türkiye Barolar Birliği Dergisinin Ocak-Şubat 2009 tarihli 80. Sayısında yayımlandı. Benim dünyada en nefret ettiğim şey, bir çalışmada ileri sürdüğüm hususları, başka bir çalışmada tekrar etmektir. Bu nefretimin altında yatan temel nedenler; kimi yazarların bir çalışmada ileri sürdüğü hususları, başka bir çalışmada bir takım dilbilgisi değişiklikleriyle tekrar huzurumuza ge-tirmeleri ve Türk hukuk yazınının son derece kısır olmasıdır. Türk hukuk yazını son derece kısır olduğu için yapmış olduğum hemen her çalışmada öncü -pioneering- bir konuma gelmekteyim. Bundan da öte, değişik konuları irdelemek bana tanımlanamayan bir zevk vermektedir. Faruk Erem Ödülü yarışmasında hazırlamış olduğum çalışmada, yargı bağımsızlığının sağlanabilmesi için alınması gereken nesnel ve öznel önlemleri ayrıntılı bir şekilde anlattım. Bu çalışmada da, yargıç bağımsızlığını sağlayabilmek alınması gereken önlemlerin incelenmesi yerinde bir davranış olacak olsa da yukarıda belirttiğim gibi tekrardan adeta tiksindiğim için okuyucuların Türkiye Barolar Birliği Dergisinin o sayısını da bu eserin ayrılmaz bir parçası, hukuksal bir ifadeyle -mütemmim cüzü- olarak el altında bulundurması gerekir.
Bu kitabın size sunulabilmesi, tanışmaktan büyük mutluluk ve onur duyduğum çok kıymetli insan Adalet Yayınevinin sahibi Hakan KARAASLAN sayesinde olmuştur. Ayrıca Yayınevinin Genel Koordinatörü Tevfik SARISOY un da bu eserin yayımlanmasında katkısı büyük olmuştur. Yine, bu eserin dizgisini gerçekleştiren Bilgin TEREN ile kapak tasarımını yapan İlknur ÖZKAL a büyük minnet borçluyum. Buradan bu kişilere teşekkür etmeyi bir borç sayarım. |