Kitap Tanıtımı |
Yazar, muhafazakârlığın, toplumların belleğinde bölük pörçük yerleşmiş olan bilgilere atıfta bulunmak suretiyle, kendisini, günün 'yükselen değeri' olarak sunmasından yola çıkarak, demokrasi ile muhafazakârlığın birlikte anılamayacağını ileri sürmektedir. Buradan devamla, muhafazakâr düşünürlerin, muhafazakârlığın bir ideoloji olmadığı savı eleştirel bir yaklaşımla irdelenerek, muhafazakârlığın katı bir ideoloji, ama asla bir kuram olmadığı ortaya çıkartılmaktadır. Ayrıca, muhafazakâr ideolojide din ve siyaset arasında kurulan bağın, tarihsel süreç içerisinde gösterdiği değişkenlikte öncü bir işleve sahip olan Alman Ekolü temelinde bir değerlendirmesi yapılmaktadır. Avrupa siyasal düşünceler tarihinde, bir ideoloji olarak ortaya çıktığı Fransız Devrimi'nden başlayarak günümüze kadar, siyasal sistem analizlerinde, siyaset teorisinde ve bugün küreselleşme çerçevesinde etkin bir ideoloji olarak karşımıza çıkan muhafazakârlık nedir? Bu soruya yanıt ararken, söz konusu ideolojinin arka planını, oluşum koşullarını, geçmişteki ve bugünkü taşıyıcılarını, aldığı yeni biçimleri ve hatta 'yeni muhafazakârlık' olarak tanımlanan günümüz hareketlerinin ne ölçüde 'yeni' olduğunu sorgulanmaktadır. Karmaşık ve yeni düşmanlar yaratma temelinde oluşan ve günümüzde giderek yaygınlaşan muhafazakâr mistik söylem, bu ideolojinin 'vaftiz babaları' olan Hans Freyer, Carl Schmitt, Martin Heidegger, Arnold Gehlen ve Leo Strauss gibi düşünürlerin temel görüşlerinin eleştirel bir okuması ile açığa çıkartılmaktadır. Muhafazakârlığın bir teori olmaktan çok, faydacı ve katı bir ideoloji olduğundan yola çıkılarak, söz konusu düşünürlerin görüşlerine biat eden günümüz muhafazakâr düşüncesini savunanların söylemleri ve çözüm önerilerinin izleri sürülmektedir.Sayfa Sayısı: 376Baskı Yılı: 2010Dili: TürkçeYayınevi: Yeni Alan Yayıncılık) |