Kitap Tanıtımı |
Bir yandan Beyaz Dişi, öte yandan da Yüzüklerin Efendisini anımsatan Moïra üçlemesi Kurtla Çocukun ardından Kurtların Savaşıyla sürüyor. Fransız fantastik edebiyatının çoksatarlarından biri olan Moïra üçlemesinin bu ikinci kitabı yine hiç beklenmedik olaylarla, farklı farklı dünyalarla, sıra dışı kişilerle dopdolu. Ozanlar, savaşçılar, oyuncular, büyücüler, kurtlar, siyasetçiler, din adamları, çıkar çatışmaları, savaşlar, ölümler, aşklar, öçler, olağanüstü bir düşün, bir destanın tüm öğeleri akın ediyor sayfalara.
Tadımlık
Lugnasad
Koca Gaeliada bundan daha beyaz bir kurt yoktu. Masalcılar İmala adını verdiler ona, orman perilerinin dilinde kar renginin adıydı İmala. Adadaki başka bir kurtla karıştırmak olanaksızdı bu dişi kurdu, üstelik onu türdeşlerinden ayıran tek fark bu değildi. İmala değişmişti. Bütün öbür kurtlardakinden daha fazla bir şeyler vardı onda. Hem bu durum yürüyüşünden, gözlerinden, beyaz başını asaletle tutuşundan anlaşılıyordu.
İmala dikeylerle karşılaşmıştı.
Şimdi ağır ağır kuzeye doğru yürüyor, her adımda yazın, yeşil otların, zambak ve beyaz yoncaların bolluğundan anlaşıldığı kadarıyla serin ve nemli olan toprağın, avın, karacaların, yaban tavşanlarının, kekliklerin tadını çıkarıyordu. Zaman zaman güneşin ışıkları altında yan yatıyor, yaz sıcağının keyfini sürüyor, sonra fazla yaklaşan böcekleri kovalamak için birdenbire kafasını sallıyordu.
Eski sürüsünün arazisinden hâlâ çıkmamıştı, oysa buraya geri dönmemesi gerekirdi. Etrafta klanın kurtları tarafından bırakılmış olan ve İmalanın buraya ait olmadığını gösteren işaretleri yok sayamıyordu. Ama İmala pek kaygılanmıyordu bu durumdan. Dominant dişi Ahénayı, bütün sürünün tanık olduğu uzun bir mücadele sonunda alt etmişti. Üstünlüğünü kanıtlamıştı. Ahéna kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırıp kaçmış, öbür kurtlar ses çıkarmamıştı. Artık gelip İmalaya meydan okumayacaklardı. En azından bir süreliğine.
İmala sürüde kalıp Ahénanın yerine geçebilirdi. Klan için ideal bir dominant dişi olurdu. Henüz gençti ve şimdiden hem güçlü hem kararlıydı. Ama İmalanın aradığı başka bir şeydi. Aklının kavrayamadığı bir şey. Bu şey açık seçik değildi dişi kurt için ama içgüdüsü kendisini uzaklara, kuzeye çağırıyordu. İmala da hiç pişmanlık duymadan klanını geride bırakıp yola koyulmuştu. Eski dominant Ahéna muhtemelen klanın öbür üyeleri tarafından dışlanıp kovulacaktı. İmalaya boyun eğerek, gösterişinden çok şey kaybetmişti. Daha genç bir dişi kurt sonunda ona meydan okuyacak ve kuşkusuz onu yenecekti. Doğanın kanunu böyleydi. Bir dişi kurdun ömrü boyunca bir klana egemen olduğu pek ender rastlanan bir durumdu. Bir zamanlar İmalanın yavrularını öldürerek annenin kaçmasına yol açan Ahéna, sessiz sedasız çekip gidecekti.
Ama İmala bunu göremeyecekti. Yapacak daha iyi bir şeyler vardı onun için. Kuyruğunu sallaya sallaya, kendisine yaklaşan, kendisini okşayan dişi dikeyin peşinden kuzeye doğru ilerledi... Kuşkusuz pek o kadar açıkça anlayamasa da, İmalanın aradığı, siyah saçlı bu genç kızdı düpedüz.
Güneşin altında birkaç gün süren bir yürüyüşün ardından, İmala artık klanın bölgesinden çıktığını anladı. Aslında bu durum bir bakıma pek içini rahatlatmıyordu. Kendini daha az güvende hissediyor, her gürültüde durup çevreyi kolaçan ediyor, yere daha yakın ilerliyor, kulaklarını arkaya yatırıyordu.
Artık avlanmak zorundaydı. Açlıktan midesi kazınmaya başlamıştı. Ama tek başınaydı ve iri bir av yalnız bir kurt için hiç de kolay bir av değildi. Av bakımından zengin orman uzak bir anı olarak kalmıştı. Burada daha az tavşan, tavşanların kaçacağı daha fazla alan vardı.
Dişi kurt hiçbir ize rastlamadan böyle kuzeye doğru yoluna devam etti; akşam tam çökmeden, adımlarını birdenbire yavaşlattı. Tanıdık bir koku almıştı. İçgüdüsel olarak düzlükteki yüksek otların arasına yattı. Birkaç adım ötede İmala bundan emindi doğuya uzanan tepelerin ortasında bir koyun sürüsü vardı. Kolay, güçsüz, korkak ve ağır hareket eden birer avdı koyunlar. Tek başına kalmış bir kurt için bile kolay bir yemekti.
İmala yalandı. Sessizce ayağa kalktı ve doğuya doğru ufak ve hızlı adımlarla yürümeye koyuldu. Doğrusal bir yol tutturmamıştı, sürüye yandan saldırmak için geniş bir daire çizecekti, hafif esen rüzgâra karşı yürüyordu; esinti İmalanın kokusunu ve adımlarının sesini hiç olmazsa bir süreliğine gizleyecekti. Çok geçmeden sürüyü gördü. Aşağı yukarı on koyun vardı. İmalaya bir tanesi yeterdi.
Önce bir seçim yapmak gerekiyordu. Koyunları gözleyip en zayıf olanını seçmek. İmalayı en az koşturacak olanı belirlemek. Yorulmaya gerek yoktu. Ara sıra, bir koyun otlamayı bırakınca İmala fark edilmiş olduğu korkusuyla duruyor, sonra bakışlarını sürüden ayırmadan yeniden sessiz yürüyüşüne koyuluyordu. Koyunlara ulaşmasına birkaç metre kalmıştı ama hâlâ hiçbir koyun onu fark etmemişti. Yine de hayvanlar hareketlenmeye başladı. İçlerinden biri kuşkusuz tehlikeyi hissetmiş ve melemeye başlamıştı, ötekiler de onu işitince melemeye giriştiler. Saldırmanın tam sırasıydı. İmala da hazırdı üstelik. Avını seçmişti. Sürünün İmalaya yakın tarafında bulunan bir kuzu. Ayağı aksayan ve İmalanın yakalamakta hiç zorlanmayacağı bir kuzu. İmala tam saldıracakken beklenmedik bir koku aldı. Başka bir hayvanın kokusu. Koyun değildi bu.
İmala saldırmaktan vazgeçip daire çizmeye devam etti ve otların arasından kokunun kaynağını görmeye çalıştı. Bu kez koyunlar onu fark etmişti. İlk saniyelerde kıskıvrak yakalanınca kıpırdamamışlardı ama şimdi hayatta kalma içgüdüsü baskın çıktı ve sürü kaçmaya başladı. Düzensiz bir koşuydu bu kaçış; birkaç sıçramadan, önce bir yöne hemen ardından bir başka yöne doğru atılan birkaç adımdan oluşuyordu. Anormal bir şeyler vardı. Koyunların koşusunu değişikliğe uğratan ve İmalanın anlayamadığı bilinmeyen bir unsur vardı işin içinde. Yine de dişi kurt adımlarını sıklaştırmaya ve bilinmeyen kokunun gösterdiği tehlikeye karşın sürüye daha da yaklaşmaya karar verdi. Saldırmadan biraz mesafe aldı, sonra birdenbire neler olduğunu kavradı. Koyunlar yalnız değildi. Yanlarında bir köpek vardı. |